Ergenken her şey alabildiğine yoğun deneyimlenir, ama bunların pek de acı çekmeye değer şeyler olmadığını anlamak için gerçek sorunlarla yüzleşeceğimiz başka bir döneme kadar beklememiz gerekir. İnsan böyle bir zamanda, bunun acısını çekerim, bunun çekmem gibi, sabahlara kadar ağlarım ya da ağlamam gibi bir tercihte bulunamaz. Ergenlerde biraz duygusal mazoşistlik vardır ama sonuçta yaşanan hiçbir şeye engel olamaz, kalbinize saplanan oklardan ve ihanetlerden kaçamazsınız. Ok burada mecazdır, ama saplandığında verdiği acı aynıdır, değişmez.
Ama aşkın modası geçti artık, şairler öldürdü aşkı. Aşk hakkında o kadar çok şey yazdılar ki, kimse onlara inanmaz oldu; bence çok normal. Gerçek aşık acı çeker ve susar.
-Hanım kızım, siz bu güzelliğinizle, bu meziyetinizle pek iyi bir yere gelin olabilirsiniz.
-Belki, hanımefendi, beni de isteyecek zararsız bir adam olabilirdi. Fakat ben kendi alnımın teriyle kendimi geçindirmeyi daha iyi buldum. Çalışmak ayıp değil, dedim.
Bir kahraman olmak, ailemi fısıltıların verdiği tedirginlikten korumak istedim. Hayalperest bir çocuk olduğumu düşündüler. Büyüdüm. Kahraman olamadım. Beceremediğimi fark ettiğimde canım sıkıldı. Başım ağrıdı.
Bilirsin, iki şeyi de daha keskin bir zafere yükselten, iki karşıt arasındaki zıtlıktır. Kaba olmaktan korkmamalısın, tıpkı benim nazik olmaktan korkmamam gerektiği gibi. Bir şeyin çok fazlası sıkıcıdır, Elena.