Işıl ışıl ipek cübbeler içindeydi
O bir lord gibi koşuyordu atını;
Üstünde hiç altın yoktu
Kılıçındaki küçük haçtan başka;
Diğerleri tatlı kokulu eldivenler giyiyordu,
Onun ise zırhlı eldivenleri vardı;
Başlarında süslü şapkalar be gösterişli tüyler,
O ise cesaretini kaybetmeden ulaştı zirveye
Pek çok eği timli gencin neden uyuşturucu, cinsellik ve suç yoluyla yavaş yavaş akli ve ahlaki intihan seçtiği üzerinde düşünmemelidir. Eğer onur sözcüğünü yeniden kullanacak olursak, acaba hangisi daha az onurludur; bir parça yi yecek alabilmek için bedenini bir erkeğe kiralayan kadın mı yoksa bir avuç kudret ve sermaye sahibi insanın her yıl milyonlar Kazanmasını sür dürmek için mantık, akıl ve ahlakı gözden çıkartan devlet mi? Hangisini cezalandırmak gerekir; bir hapla içinde bulunduğu sefaletten düşler dün yasına sığınan delikanlıyı mı, yoksa yaşayıp sömürebilmek için bu sefa leti sürekli kılması gerekenleri mi?
Ortadoğunun tüm gerçeklerini gün yüzüne seren bu kitabı özellikle hâlâ kadını bir meta olarak görenlerin ve bütün kadınların okumasını öneriyorum. Okudukça daha da dikkatli bakıyoruz etrafımıza!
Bu, ağaçların ve kadınların hikayesidir. Bildiğimizden daha çok benzerler birbirlerine. Yaşam, ağaçların dalları boyunca ilerler, yeryüzünün kurtarıcısıdır ağaçlar. Onlar yok olursa, yaşam zinciri kopar ve nihayetinde yok olur. Belki bu yüzden ağaçlar ve kadınlar aynı ruhu, ortak bilgiyi taşırlar. Ağaç, ne kadar yeri birarada tutarsa, kadında o kadar bir arada tutar yaşamı. Ağaç olmazsa yer, kadın olmasa hayat dağılır. Bazen de kadınların içindeki direnç ağaçlara geçer. Bu topraklar boyunca nice kadının bedeni ağaçlarda yaşar. 
"Canım çok şey anlatmak istiyor ama yorgunum. Beynim yorgun, bedenim yorgun, bunca şeyi affeden kalbim bile yorgun artık. Heveslerim yorgun, iyimserliğim yorgun, konuşarak anlaşmaya olan inancım bile yorgun. Çok yorgunum."
Kadınlar, erkekler, yaşlılar, çocuklar, dahi bebelerin ardında zamanın yarası kanar durur. Yaşamın koşturmasıcası içinde her şeyi unutulmuş sanırsın. Unutuldu ve kabuk bağlamış bir yaraya dönüştü sanırsın. Oysa geçip giden bir şey yok. Hatıralar, tüm canlılığıyla heryerdeler. Görülmeyi, dokunmayı bekliyorlar. Yara ancak görüldüğünde, hatırlandığında, sevgiyle el uzatıldığında kapanır.  Görülmedikçe öylece kanar durur. Bu sızıntılar, sadece yaranın oluştuğu şehrin topraklarında, insanların da kalmaz. Yeryüzüne dağılır, o şehrin insanları nereye giderse gitsin ardından sürükleyip götürür. Hiç kimse kurtulamayacak bu sızıdan, hiç kimse…