Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Deniz Turgut

Deniz Turgut
@Deniztrgtt
Sıkı Okur
Sosyal hizmet 3/4
5 Temmuz
35 okur puanı
Ocak 2024 tarihinde katıldı
Hassaslaşmada, bir uyaran kalibı gelecekte oluşacak aynı tip bir uyarana karşı aşırı hassasiyete yol açıyordu. Vielnam veteranları ve genetik olarak strese aşırı hassas olan veya erken dönemlerinde strese aşırı hassasiyet geliştirmiş farelerde gözlemle nen buydu. Beyin aşırı hassaslaştığında, küçük stres uyaranları bile büyük tepkilere yol açabilir. Öte yandan, tolerans kişinin deneyime olan tepkisini uzun süreli olarak durdurur. İki faktor de hafızann doğru işlemesi için önemlidir, eğer tolerans geliştirmeseydik tanıdık durumlar bize sürekli olarak yeniymiş gibi geleceklerdi. Beyin eski bir bilgisayar gibi saklama kapasitesini aşacaktı Aynı şekilde, eğer bazı olaylara karşı hassasiyet geliştirmeseydik bunlara tepkilerimizi daha iyi bir konuma getiremezdik.
Reklam
Post-travmatik stres bozukluğu DSM teşhis sistemine 1980'lerde girmiş yeni bir kavramdı. Vietnam 'da savaşmış askerlerde görülen bir sendroma verilen addı. Bu askerler gorevlerinden döndükten sonra yoğun endişe, uyku problemleri ve hafızada savaşta gerçekleşen olaylara geri dönüşler şeklinde ortaya çıkan deneyimler yaşıyorlardı. Bu kişiler sürekli tetikte gibiydiler ve en küçük çaplı tehdide karşı saldırganca bir tutum sergiliyorlardı. Birçoğu korkunç rüyalar görüyor ve yüksek seslere silah sesleriymiş gibi tepki veriyordu. Hala Güneydogu Asyadaki ormanlarda gibiydiler.
Ateş ısıtabilir veya yakıp yok edebilir, su susuzluğu giderebilir veya boğabilir, rüzgâr okşayabilir ya da kesebilir. İnsan ilişkileri de böyledir: Birbirimizi hem yaratabilir ve yok edebilir hem besleyebilir ve dehşet içinde bırakabilir hem de travma yaşatabilir ve iyileştirebiliriz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tabii, PTSB teşhisi psikiyatriye 1980'de daha yeni girmişti. Bu konu ilk başlarda savaş deneyimleri yüzünden harap olmuş askerlerin azınlığını etkileyen, nadir görülen bir durum olarak kabul ediliyordu. Ama kısa bir süre sonra travmatik olayla ilgili davetsiz düşünceler, geçmişe dönüş, bozuk uyku düzeni, gerçek dışılık hissi, aşırı bir irkilme tepkisi ve aşırı endişe gibi aynı tür semptomlar tecavüz kurbanlarında, doğal afetlerden kurtulan ve hayatı tehdit eden kazalar veya yaralanmalar geçirmiş ya da bunlara şahit olmuş kişilerde de görülmeye başlandı. Şimdilerde bu durumun Amerikalılarin en azından %7'sini etkilediğine inanılıyor ve birçok kişi de travmanın şiddetli ve kalhcı etkileri olabileceği konusunda hemfikir. 9/11 terör saldırısı ve Katrina kasırgasI gibi katastrofik olayların zihinde kalıcı izler birakabileceğini biliyoruz. Artık kendi araştirmamın ve daha birçok araştırmanın göster- diği gibi bu etkinin aslında yetişkinlere kiyasla çocuklarda cok daha büyük olduğunu da biliyoruz.
Sorunlu çocuklarla klinik çalışmalarıma başladığımda bu soru bana daha da dikkat çekici gelmeye başladı. Çok geçme den hastalarımın çok büyük bir bölümünün hayatlarının karmaşayla, ihmalle ve/veya şiddetle geçtiğini gördüm. Bu ço cukların 'toparlanamadıkları' belliydi; aksi olsaydı bir çocuk psikiyatri kliniğine getirilmezlerdi! Psikiyatrik sorunları olan yetişkinler olsalardı çoğu psikiyatristin post travmatik stres bozukluğu (PTSB) teşhisi koymayı düşünebileceği, tecavüze ugramak veya cinayete sahit olmak gibi travmalar yaşamış olan çocuklardı bunlar. Ama bu cocuklara travma geçmiŞleri sanki önemli değilmis gibi davranılıyor, depresyon veya diK kat bozukluğu gibi genellikle ilaç tedavisinin gerekli olduğu semptomları sanki tesadüfen' geliştirmişler gözüyle bakılıyordu.
Reklam
Bunu bugün hayal etmek zor ama 1980'lerin başında, tıp fakültesinde okuduğum dönemde araştırmacılar, psikolojik travmanın yaratabileceği kalıcı hasarla pek ilgilenmiyorlardı. Travmanın çocuklara ne şekilde zarar verebileceğiyle ise daha da az ilgileniyorlardı. Bu iki konunun ilişkili olduğu düşünülmüyordu. Çocukların doğuştan 'metanetli olduğuna ve 'kendilerini toparlamaya' dair doğal bir becerileri bulunduğuna inanılıyordu. Bir çocuk psikiyatristi ve nörolog olduğumda hedefim, bu yanlış fikri çürütmek değildi. Ama genç bir araştırmacı olarak laboratuvarlarda yaşadıkları o stres dolu deneyimlerin, özellikle de hayatın erken dönemlerindeki genç hayvanların beyinlerini değiştirebileceğini gözlemlemeye başladım. Hayvanlarla ilgili sayısız araştırma, bebeklik döneminde yaşanan görünürde önemsiz olan stresin beynin mimarisi ve kimyası, dolayısıyla da davranışların üstünde kalıcı bir etkisi olabileceğini göstermiştir. Ben de şöyle düşündüm:Aynı durum neden insanlar için de geçerli olmasın?
Deniz Turgut

Deniz Turgut

, bir kitabı okumaya başladı
Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk
Köpek Gibi Büyütülmüş ÇocukMaia Szalavitz
8.8/10 · 7,4bin okunma
480 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk kitabı, İlber Ortaylı tarafından yazılmış bir biyografi kitabı. Kitapta Atatürk'ün hayatı ve liderliği anlatılmıştır. Atatürk'ün gençlik yıllarından itibaren askeri kariyeri, Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve modernleşme çabaları gibi önemli dönemlerini kapsar ve anlatılır.Mustafa Kemal
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Gazi Mustafa Kemal Atatürkİlber Ortaylı · Kronik Kitap · 201811,3bin okunma
480 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Gazi Mustafa Kemal Atatürkİlber Ortaylı
8.9/10 · 11,3bin okunma
Yabancı dile ayrı önem vermiştir. Çok iyi derecede Fransızca ve yeterli derecede Almanca biliyordu. Tabii bütün Makedonya gençleri gibi Rumca (Yunanca) ve Bulgarcaya aşina idi. Fransızca konuşuyor, mektuplar yazıyor, çeviriler yapabiliyordu.
Reklam
Eğitime çok önem veren cehalete düşman birisiydi. Millî Mücadele’nin en kırılgan dönemlerinde bile eğitim kongresi toplayacak ve bunu iptal etmeyecek kadar eğitimi önemsiyordu. Zirai ürünlerin ihracıyla geçinen bir ülkenin kıt imkânlarına rağmen yurt dışına talebe göndertmiştir.Sadece teknik dallar değil arkeoloji, filoloji ve hatta Bizans tetkikleri için de öğrenciler gönderildi. Arkeoloji için gidenlerden Ekrem Akurgal ve Hititoloji’nin babalarından sayılan Sedat Alp önemli bilginler oldular.
Aşçı, yaver, şoför, garson gibi yakınındaki kişilerin ifadelerinden şunları görüyoruz. Gazi gayet mütevazı, görgülü ve nazik bir insandır. Müsrif ve aşırı tüketici olmadığı, hesaplı davrandığı açık. Balkanlar’da ve Şark’ta bu gibi önderler iktidara mütevazı adamlar olarak gelirler. Ancak arkalarında birçok çocuk ve akrabalardan oluşan zengin bir zümre bırakırlar. Atatürk iktidara geldiği gibi dünyayı terk etti. Emlakı ve parasını kamuya bıraktı, yakınındaki manevi kızlarına maaşlar bağladı. Çankaya’da hayatın mütevazı bir reisicumhurunki gibi olduğu anlaşılıyor.
Akıl ve bilimden yanadır. Fransa’nın etkisi bu kuşakta etraflıca görülür. Tabii ki bir devrimcidir, reformisttir. Çünkü ülkesinin reforma ihtiyacı vardır.
Atatürk milliyetçidir. Bir Türk milliyetçisidir ama bunun yanında evrensel bir adamdır. Barışçıdır, dövüşmesini bildiği gibi barışmasını da bilir.
Atatürk’ün başarısındaki en önemli faktör fevkalade vazgeçmez bir iradesinin olmasıdır. Âdeta Rumeli inadı vardır. “Olmalı” dediği an, “olabilir” yoktur. “Olmalı” dediği an, oluyor, onu olduruyor. Bu herkes için lazım bir şeydir. Sanatçı için de bilim adamı için de lazımdır. Gerçekten yaratacak, atılımı yapacak iş adamı için de lazımdır. Bir kumandan için, bir siyasetçi için ön planda lazımdır.
215 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.