İki kişiymişler, güzelmişler ve başka bir şey olmanın peşindeymişler; aşk gelecek sıkıntısında oyalanıyor, bir türlü gelmiyormuş, bir gün yaşanacakların özlemiyse, hiç hissetmedikleri aşkın kızıymış daha o zamandan. Hemen yanı başlarındaki, ayı içine çekmiş korularda, ay ışığında el ele, arzusuzca, umutsuzca terk edilmiş yolların o bambaşka ıssızlığında yürüyorlarmış. Gerçekte öyle olmadıkları için, gerçekten çocuklarmış. Bir yoldan öbürüne, ağaçtan ağaca koşarak kağıttan siluetler gibi, kimseye ait olmayan bu sahnede dolaşıyorlarmış. Derken havuzların orada kaybolmuşlar, iyice yaklaşmış, iyice ayrılmışlar, dinen yağmurun tarifsiz sesi, adımlarının yöneldiği fıskiyelerden geliyormuş. O ikisinin hissettiği aşkım ben ve işte bunun için uykusuz gecenin derinlerinde duyabiliyorum onları ve bunun için biliyorum mutsuz yaşamayı.
Her sanatçının her yapıtı daha mükemmel olabilir. Dikkatli okunduğunda, en büyük şiirlerde bile daha iyisi yazılamayacak pek az dizeye, daha yoğun hale getirilemeyecek pek az epizoda rastlanır ve hepsinin toplamının eriştiği kusursuzluğun daha üstünü mutlaka vardır.
Günün birinde bunun farkına varıp da düşünmeye koyulan sanatçıya ne kadar yazık! O andan itibaren işinde neşe, uykusunda huzur haram olur. Gençliği anlayamadan elden gider, tatminsizlik içinde yaşlanır.
Hem ayrıca, niye konuşuyoruz ki? Söylediğimiz şu üç beş kelimenin dile dökülmemiş hali, çok daha iyidir. Dünyaya sırt çevirmenin güzelliğine kendimi bir ikna edebilsem, ıstırap içinde, sonsuza dek mutlu olurdum !
Anlaşılmanın verdiği nefis zevk, bunu en çok isteyenlere yasaktır- çünkü karmaşık, anlaşılamamış varlıkların özelliğidir bu; ötekiler, yani herkesin anlayabileceği basit insanlar ise - onlar hiçbir zaman anlaşılmaya ihtiyaç duymaz.
Kader ne büyük bir işkence! Kim bilebilir yarın ölmeyeceğimi! Kim söyleyebilir bugün ruhumun başına korkunç bir şey gelmeyeceğini! Bunlar aklıma gelince kendime duyduğum şüphenin bile nelerle karşılaşacağını bilmezken, bizi hep daha ileriye gitmeye zorlayan yüce zorbadan korkuyorum.
Üstün bir varlığın özlem duyabileceği en yüksek mertebe, kendi ülkesinin devlet başkanının adını, hatta ülke monarşiyle mi yönetiliyor yoksa cumhuriyetle mi, onu bile bilmemektir.
Mutsuzluğunun farkında olmayan bunca insanın mutluluğu beni ürpertiyor. İnsani hayatları, gerçekten duyarlı olsalar sonsuz acı verecek olaylarla dolu. Ama gerçekte bitkisel hayatta olduklarından, yaşadıkları şeyler ruhlarına değmeden uçup gider.
Bir çocuğun ağlaması dünyayı zehirlemeye yeter, diye okumuştum bir yerlerde. Yüce Tanrı bazı şeylerin olmamasını ister ama engelleyemez bunları, çünkü kendisi kararlaştırmıştır. Ama bizim üstümüze de bir gölge düşer.