Ben dedi, herhangi bir şeye dahil olmak için insanoğlu kendisini en onursuz ve aşağılık yaratığa dönüştürdüğünü bile bile. Ben dedikçe gerçekten uzaklaştı insan ruhu. Her “ben” deyişinde, kendi ırkını lanetlemiş olmasına rağmen, bunu umursamadan yüceltti zavallı benliğini. Ne halt yediğini anlayınca kaybolmayı düşündü, düşündüğünü anlayınca yitip gidemediğine tanıklık etti. Büyüklük başını döndürdü; kendinden büyüğüyle karşılaşınca zerre olduğunu kabullenmedi. Her yanını fenalık sarmışken, çevreyi kirletirken, paraya ve silaha köle olmuş bu onursuz haliyle atalarıyla gurur duyarcasına komik bir körlük ve cehaletle “ben” diye ortalıkta konuşmaya devam etti.
Tanımadığım bir kentte gece vakti gezerken pencerelere bakarım. Bir evin ışığı yanıyorsa duvarlarında çok kitap varsa “Bu bizden biri.” diye düşünürüm. Onun hangi milletten olduğu, ne iş yaptığı, kadın mı, erkek mi olduğu hiç önemli değildir. Aynı kabileden olduğumuz duygusu uyanır içimde. Kapıyı çalsam o insanla kitaplar sayesinde diyalog kurabiliriz. Kitap okumayan, kitaba hayatında fazla yer vermemiş biriyle ne konuşabilirim ki? Tabii ki hiçbir şey. O halde zaman kaybı neden?
“Mantıktan çok duygularınızla hareket etmeyi tercih eden bir yapınız varsa bu; dünyadan daha fazla zevk aldığınız kadar, daha fazla acı da çekeceğiniz anlamına geliyor.“