A.Furkan Doğan

A.Furkan Doğan
@DoktorFurkan
Bekar
Tıp Doktoru
1 January 1994
11 reader point
Joined on August 2021
Şu anda okuduğu kitap
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti demedim dilimin ucuna gelen her ne ise vay ki gençtim ölümle paslanmış buldum sesimi İSMET ÖZEL
Reklam
başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı ilk önce damarlarımızda duyuyor çağıltısını uzak iklimlerin kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz bize ait olan ne kadar uzakta! Bir Yusuf masalı
yıllardır çocuk başları akıyor yamacımızdan yıllardır balçıklı bir hayvan çeperlerimizde kentlimiz cebinde cinayet fotoğraflarıyla sofraya oturuyor köylü -biraz sessizlik- ne tuhaf bir kelime?
Sayfa 112Kitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
240 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 396 days
Hırpanî bir okşayışla akşam yanaşınca çocuklara ben karakavruk yüzümün arkasında kırbaçlayarak büyüttüğüm ağrıyı bırakıyorum ismet özel- erbain-Evet İsyan
Erbain
Erbainİsmet Özel · Tiyo Yayınevi · 20128.8k okunma
240 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 396 days
Erbain
Erbainİsmet Özel
9/10 · 8.8k reads
Reklam
Koridordan geçerken ilk kez bana doğru bakmış, hafifçe gülümseyip başını eğmişti. Tesadüf zannedip üzerinde durmamıştım. Bayanların içteki bedenlerinin en kesin kararlarını dış bedene böylesine basit hareketlerle yansıttığını nereden bilebilirdim.
Sayfa 131Kitabı okudu
Aramızda üzeri utancın kalın perdesiyle kaplı bir suskunluğa söylüyorduk içimizden geçenleri. Aylar süren yolculuklarda bizi dinleyen suskunluk, sayısız duygu, çelişki ve itiraflarla büyüyüp genişlemiş, olgunlaşmış ve artık bizi kontrol edecek, yönetecek hale gelmişti. O derin suskunluğun içinde ne kadar çok şey birikmişti. Unuttuğumuzu sandığımız her şey orada değerli bir hazine, bir tecrübe olarak ışıldıyordu. Her gece heyecanla bu suskunluğun içini karıştırıp onun neler söylediğine bakıyordum. Onun yanında oturduğumda bana bir şey bırakmadan bir mıknatıs gibi tüm varlığımı kendisine çektiğini zamanla kendimi unuttuğumu, ihmal ettiğimi görüp üzülüyordum. Bedenim yoktu, sesim yoktu. Bir testi su gibi ırmağa karışmış sürükleniyordum.
Sayfa 129Kitabı okudu
ÖNCE sabırsız atlar gibi kişneyen trenleri gördüm. Sonra tren garının arkasında denize dönük bankın iki ayrı ucuna suçlu çocuklar gibi korkarak oturan iki tedirgin gölgeyi. Her akşam iş çıkışında Haydarpaşa’dan banliyöye yan yana oturduklarında aralarına koydukları çantayı da. Sürekli susan ve yere bakan iki utangaç insanın arasına çantanın kutsal bir sınır çizdiğini gördüm. Acemi ve kaba bir yalnızlığın, ürkek, elleri iki beyaz güvercin gibi titreyen başka bir yalnızlığa değdiğini gördüm. O ince ve kırılgan yalnızlığa daha önce başka bir yalnızlığın değdiğini de görmüştüm. Bakışlarının dokunduğu yerde bir yanardağ gibi homurdanan, için için kaynayan ve ateşini dışarı atmaya hazırlanan öfkeli bir suskunluk gördüm. Görmedim. Sustum.
Sayfa 129Kitabı okudu
Arkamdan tekrar bağırdı. “Artık redingotlar gibiyiz; arkamız uzun önümüz kısa.” Kulaklarım uğuldamaya, sesler, renkler ve kokular birbirine karışıp kirli bir su gibi akmaya başladı. Ne demek istediğini anlayamadım. Birden hareketlerimin yavaşladığını, dingin bir su gibi kendi müziğiyle aktığını hissettim. Bütün geçmişim birtakım tuhaf görüntüler içinde burada bu sisli yolda bir engele çarpmış gibi parçalanarak yeniden şekillenmeye başladı. Sanki kollarım bacaklarım yoktu ama bir şey onları hareket ettiriyor gibiydi. Arkama baktım. Meczubun elindeki kumandayı gördüm.
Sayfa 126Kitabı okudu
Sesimi saklamak istiyorum. Onu da bedenim gibi sırlamak istiyorum,” dediğinde ısrarla. “Bedenim toprak oldu kurtuldu ama sesim dünyanın o dikenli bahçesinden çıkamadı. Oysa yalnız sana söylenen bir sözdüm aslında,” diyerek hıçkırdığında.
Sayfa 107Kitabı okudu
Reklam
Korkuyla kolumu çektim. Duvar kolumu sessizce içine doğru alıyordu. Siyah ve tuhaf bir karaltı, anlaşılmaz fısıltılarla rüzgârın yuvarladığı kurumuş bir diken topu (yeniden diriliş bitkisi) gibi zayıf köklerinden kurtulmuş ovaya doğru hızla uzaklaşıyordu. Uzun süre kendimize gelemedik. Dünya, kimsenin istemediği, çocukların bile ısırıp tükürdüğü ham bir meyve gibi elimizde kalakaldı. Utançla ona sıkı sıkı sarıldık.
Genellikle gittiği kahveler, ortalama insanların üzerinde müdürler, iyi bir meslekten emekli olanlar ve saygın esnafın takıldığı bir yer olurdu. Bu kahvehaneler sıradan insanların doldurduğu mekânlar gibi havasız, sayısız nefesin sıcaklığından, nem ve yaşlı insanların çürüyen yaprakları andıran gürültüsüz, tuhaf görüntüsünden ortama ebruleşmiş bir hava yayılan, insanı usulca içine alan, uyuşturan ve saatlerin nasıl eriyerek, insanlara sıvaşarak geçtiği anlaşılmayan yerler olmazdı. Yaşamın ağır temposunda uyuklayan, gevşeyen ve birbirinin sıcaklığına kürnekteki koyunlar gibi sokulan insanları burada bulamazdınız. Buradaki insanlar, yaşamdaki mevki ve otoritelerini de sanki yanlarında getirmişler, ara sıra onu çıkarıp birbirine gösteren ya da usulca eliyle yerinde mi diye yoklayan bir atmosfer oluştururlardı.
159 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Unutulmuş Sesler Odası
Unutulmuş Sesler OdasıMesut Doğan
8.7/10 · 44 reads
Kalbime döneceğim, ama hangi yolla? Yedeğimdeki okunaksız şarapla lekelenmiş, solgun harita uyduruk bir şey mi bilmiyorum yoksa sahiden definenin yeri gösteriliyor mu orada?
Sayfa 116Kitabı okudu
Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön! Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön! Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön! Eve dönmek kendime sarkıntılık etmekten başka nedir?
Sayfa 114Kitabı okudu
38 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.