Parçada müstakim olmak kolaydır. Bütünde müstakim olmak ayetlerin ve hadislerin zaman üstü mânâlarına sirayet edecek bir idrake kavuşma meselesi ile alakalıdır.
Fetvanın, fıkhın umumisi olmaz. Dinde hiçbir hükmün aynı anda iki kişi için bile müşterek olduğunu zannetmiyorum. Fetvalar özneldir. Mesela herkes için geçerli olacağını düşündüğümüz namaz bile engellisi için başka savaştaki için başka bir kaide iledir. Dolayısıyla kişinin içinde bulunduğu psikolojik, fizyolojik şartlardan imkânlardan hareketle en zarurî olmazsa olmaz bir ameliye birçok farklı maruziyet arz edebilir, ona alan açabilir.
Dolayısıyla kişi kendinin fakihi olmayı başarabilecek bir mesainin içine girmezse kendisi ile din arasındaki bağı kurabilecek yolculuğa çıkmazsa o "bütün" fikre ulaşması çok zor olur.
Peygamberler de insanlar istemedikçe kendi başlarına bir şey yapamazlar. Peygamberler sadece, insanın kendi iyiliğini ve kötülüğünü belirleyebilmesi için düşünceyi onun önüne koyarlar.
İslam peygamberi diyor ki: şimdi artık yetiştin. Şuurun, kendi huzur, barış, mutluluk, gelişim ve güvenliğini sağlayabilecek noktaya vardı. Artık anlayabiliyorsun. Yani düşüncen, vahyin "senin" elinden tutmasına ihtiyaç duymayacak ölçüde gelişti. Bundan sonra akıl vahyin yerini almıştır. Elbette asırlar boyu vahy ile yoğrularak terbiye olmuş ve olgunlaşmış olan akıl.
- Doktor bey ben buna karşıyım
- Sizin kabul etmeniz gerekmez sadece benim ne demek istediğimi anlayın yeter. Burada ne islamı müdafaa etmek ne de reddetmek söz konusudur. Mesele İslam'ı tanımaktır.
İmam Ahmed bin Hanbel ise şöyle diyordu:
"Dininiz üzerinde inceleme yapın! Masum olmayan kimseyi taklit etmek yerilmiştir. Bu tutum kavrayış gücünü köreltir."
İmam Şafii diyordu ki:
"Ey Ebuishak, benim her konudaki görüşümü taklit etme; bizzat kendin düşün. Din budur. İman esaslarında taklit caiz değildir, tamamen yasaklanmıştır."