Kadınların yaşlarını yıllarla değil de, savaştan kalmış yara izleriyle saymaları da iyi bir fikirdir. İnsanlar kimi zaman bana "Kaç yaşındasın?" diye sorarlar. "On yedi savaş yarası yaşındayım" derim.
Yine de, orada bir yara izi hep duracaktır. Hava durumunun değişmesi ile birlikte yara da tekrar ağrıyabilir, ağrıyacaktır da. Gerçek bir yasın doğasıdır bu.
İnsanlar, kadının kalbinin tam ortasından delindiğini algılayabilseler de, yaralandığını gösteren belirtiler karşısında bilerek ya da bilmeyerek kör kalabilirler.
Kolayca bağışlayan biri olmamanız kötü biri olduğunuzu göstermez. Bağışlamanız ise aziz olduğunuz anlamına gelmez. İşin özü en uygun ve doğru zamanda ne gerekiyorsa onu yapmaktır.
Birçok insanın bağışlamayla sorunu vardır, çünkü onlara bunun bir celsede tamamlanacak tek bir eylem olduğu öğretilmiştir. Oysa böyle değildir. Bağışlamanın birçok katmanı, birçok mevsimi vardır. Bağışlamanın göz ardı etmek, bir şey sanki hiç olmamış gibi davranmak anlamına geldiği de öğretilir. Bu da doğru değildir.
Kadınlar 20'li yaşlarına gelmeden önce bin kez ölmüşlerdir. Şu ya da bu yöne gitmişler ve engellenmişlerdir. Engellenmiş umutları ve düşleri de vardır. Aksini söyleyen biri, hâlâ uykudadır.
Bir travma ne kadar çabuk ele alınır ve sınırlandırılırsa, iyileşme süresi de o kadar kısalır. Bu, psikolojik travma için de geçerlidir. Çocukken bir bacağımız kırılsaydı ve aradan 30 yıl geçmesine rağmen hala uygun bir şekilde yerine oturtulmamış olsaydı, halimiz nice olurdu?
Soğukluk, herhangi bir ilişkinin bitişini ifade eder. Eğer bir şeyi öldürmek isterseniz, ona karşı soğuk durmanız yeterlidir. İnsan, duygu, düşünce ya da eylem bakımından donuklaştığında, ilişkinin var olması da olanaksızlaşır.