Nietzsche (...) cesaretle meydana çıkar, ahlakın kalesine, inancın sarayına saldırır, hiçbir şeye aman vermez, ne kilise ne de bir hale durdurabilir onu. Arkasında, her korsan seferinin arkasında bıraktığı gibi, yıkılmış kiliseler, bozulmuş binlerce yıllık kutsallıklar, yerle bir olmuş sunaklar, zedelenmiş duygular, katledilmiş inançlar, delik deşik olmuş ahlak surları, yanan bir ufuk, cesaretin ve gücün muazzam bir işaretini bırakır. Ama asla geriye dönüp bakmaz, ne ele geçirdiklerine sevinmek, ne de onlara sahip olmak için: Bilinmeyen, ele geçirilmeyen, hiç tanınmayandır onun sonsuz hedefi, gücün boşalması, "uykunun dağıtılması" onun tek hazzıdır. Hiçbir inanca ait olmadan, hiçbir ülkeye ant içmeden, ahlaksızların siyah bayrağını direğine asmıştır ve önünde kutsal bilinmeyen, şeytani kardeşi olduğunu hissettiği ebedi karanlık, aralıksız olarak yeni ve tehlikeli seferlere hazırlanmaktadır. Elinde kılıcı, ayağının altında barut fıçısı, gemisini kıyıdan harekete geçirir ve bütün seferlerde tek başına kendi harika korsan marşını, ateşli şarkısını, kader şarkısını söyler:
"Evet, biliyorum nereden geldiğimi,
Böyle alevler kadar aç
Yanıyorum ve bitiriyorum kendimi,
Işık oluyor dokunduğum her şey,
Kömürleşiyor bütün bıraktıklarım geride,
Alevim ben elbette"