Karısını yine pencerenin önünde oturmuş buluyor ve kendini beklediğini sanıyordu. Ama bilmiyordu ki Vuslat bu bekleyişten çoktan vazgeçmişti. Artık hiçbir şeyi beklemiyor, sadece yılların verdiği bir alışkanlıkla pencerelerinden ışık sızan evlere bakarak böylesi evlerde yaşandığını sandığı mutlu hayatlara imreniyordu.
Ne çok ister insan büyük kederlerin ardından ölüp gitmeyi de başaramaz. Ruh, başına kara bir hale takarak göğe yükselmek için çırpınır ama vücut dünyalıdır; yer, içer, yaşar.