Çünkü insanlar ölüm döşeğindeyken hiçbir zaman, "Keşke dünyada bir iz bırakabilseydim." demezler. "Sevdiğim insanlar nerede, onları son bir kez görebilir miyim?" derler.
Hayatı seçin.
Sevgiyi seçin.
Ve yaşamayı hiç unutmayın.
Zavallı çocuklar! Sizin o mini mini elleriniz, eski Asya vahşetinin kullandığı ve birkaç yüzyıldan beri insanlığın zorbalık yükü altında inlediği esirlik zincirlerini kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçük kuşları, güzel çiçekleri okşamak içindir.
Ağlamak uğradığımız felâketlere karşı vücudumuzda kalan son gücün çığlığıdır. Ağlayamadığımız zamanlar, bizde o gücün de yok olduğu zamanlardır ki, onun yerine geçen sessizlik, en şiddetli acının yarattığı gözyaşlarından daha yakıcıdır.
“Bir sürü aptalın saldırısına uğrayan, daha fazlasının da yok saydığı ahlaki vicdan, var olan ve daima var olmuş bir şeydir, yoksa ruh denen şeyin bulanık bir fikirden öte olmadığı Dördüncü Zaman filozoflarının icadı değildir. Zaman geçtikçe, birlikte yaşarken ve genetik değişimler olurken, vicdanımızı giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzuna buladık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimizi gören birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla inkâr etmeye çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç çekincesiz gözler önüne serer hale geldi.”
Gönül ister ki ben seni saçlarının dağınık bir durumda olduğu güzellik içinde göreyim. Ancak ne faydası var, ne zaman senin saçların dağınık olursa, benim de zihnim darmadağın olur...