Elif ceylan

Elif ceylan
@Elifmisali
Öğretmen
Gazetede General Nogi'nin ölmeden önce geriye bıraktığı yazısını okudum. Satsuma İsyanı106 sırasında bayrağı düşmana kaptıralı beri, bu kabahatinden ötürü ölmeyi düşüne düşüne bugünlere kadar yaşayıp geldiği manasındaki satırları okuduğumda, farkında olmaksızın parmaklarımla, General Nogi'nin ölmeyi kafasına koymuş halde yaşamını sürdürdüğü yılları ve ayları hesaplamaya koyuldum. Satsuma İsyanı onuncu Meiji yılında olduğundan, kırk beşinci Meiji yılına kadar otuz beş yıl var. General Nogi otuz beş yıl ölmeyi düşüne düşüne, ölmek için bir fırsat beklemişti. Böyle bir insan için otuz beş yılın mı, yoksa kılıcı karnına sapladığı kısacık bir ânın mı acı olacağını merak etmiştim; hangisi daha acıydı acaba?
Sayfa 228Kitabı okudu
Reklam
Defalarca ne yapıyorsak oyuz. Bu yüzden mükemmellik bir eylem değil, alışkanlıktır. Aristotales
Sayfa 57
Japonya'nın güneyindeki bu ada sakinlerinin dünyanın herhangi bir yerindeki diğer insanlardan neden daha uzun yaşadıkları üzerine araştırmalar yapılmıştır. Araştırmacılar işin sırrının sağlıklı beslenmeleri, basit yaşam biçimleri, yeşil çaya ve astropikal iklime (ortalama sıcaklığı Hawaii'deki gibidir) ek olarak yaşamlarını şekillendiren ikigai olduğuna inanıyorlar.
Sayfa 1

Reader Follow Recommendations

See All
"Bahr isen de katre-í nâçiz göster kendini Gönlüne gir ey gönül ol goncenin şeb-nem gibi" [Deniz gibi büyük ve haşmetli olsan da bir damla görünmelisin. Çünkü gülün kalbine girebilen o küçücük çiy damlasıdır; okyanus oraya sığmaz ki...]
Sayfa 45
Aşk sultandır. Üç mertebe var derler:muhabbet, aşk, derd.Muhabbet ehli o ki mahbububu görürse memnun, görmezse kaydında değil; aşk ehli o ki mahbububunu görünce memnun, görmese de mahzun; derd ehli o ki görse de mahzun görmese de mahzun.
Sayfa 40
Reklam
Arif-i ahval olan bir hâlete dil bağlamaz İnkılâb eyler zamân ikbâl olur idbâr olur “İşi bilen, içinde bulunduğu duruma gönül kaptırmaz; aşağıdayım diye yerinmez, üstteyim diye öğünmez yani; zira bilir ki, zaman değişir, roller değişir, çıkış da var iniş de…”
Sayfa 37
(* Mülk kelimeleri '' melik'' diye de okunabilir) Bakınız metin "adl" ile başlıyor, "adl" ile bitiyor. Yani başı (M adalet, sonu adalet. Öteki unsurlar çemberin neresinde olunsa olsun, dönüp dolaşıp gelecekleri yer adalettir. Şimdi gelelim açıklama faslına. 1. İnsanoğlu tek başına yaşayamaz (Yalnızlık Allah'a mah- sus). Çünkü insan medeniyyün-bit'tab'dır. Yani yaratılış itibarı ile cemiyet halinde yaşaması gerekir. Ve öyle de yaşar. 2. Cemiyet halinde yaşayan insana bütün fertlerin tâbi olacağı bir mevzuat lazımdır. Bu töre olabilir; kanun, örf, şeriat olabilir. 3. Bu mevzuatı ayakta tutacak (ona uyulmasını sağlayacak) bir organizasyona ihtiyaç vardır. Bu padişahtır, devlettir, hükümettir. 4. Fertler cemiyet halinde yaşayabilmek için, yani medeni olabilmek için kanuna, örfe, padişaha, devlete, hükümete itaat etmek zorundadırlar. 5. Padişaha (devlete-hükümete) itaati mümkün ve zaruri kılan padişahın (devletin-hükümetin) âdil olmasıdır. 6. Çünkü adalet mülk ve devletin salâhının teminatıdır (Adalet mülkün temelidir). 7. Mülkü korumak için askere ihtiyaç vardır. 8. Askerin varlığı için mal (toprak-mahsul-üretim) ve para lazımdır. 9. Üretimi yapan, toprağı ihya eden ve parayı sağlayan (vergi veren) râiyettir (yani halktır). 10. Vergiyi adaletle toplamak ve adaletle harcamak padişahın (devletin, hükümetin) görevidir. 11. Cihanın ayakta durmasının (yani nizâm-ı âlemin) asıl sebebi adalettir. Bu kadimden gelen bir formüldür. Osmanlı'ya kadar ulaşmıştır. Bu formül devlet-adalet-hükumet yahut padişah, -yani sen ona ne dersen de- ile halk arasındaki münasebeti belirliyor.
Eski kitaplarda yazar, okuyanlar bilir, okumayanla- ra hatırlatalım. Meselâ İbn Haldun'un Mukaddime' sinde, Kınalızâde'nin Ahlâk-ı Alâi'sinde vardır. Bir çember çizilir. Bunun adı "Dâire-i Adalet" veya "Adalet Dâiresi"dir. Altına şu metin ilave edilir. Metni aynen veriyorum, sonra şerh edeceğim. Adldir mûcib-i salah-ı cihan Cihan bir bağdır dîvarı devlet Devletin nâzımı şeriattır Şeriata olamaz hiç hâris illâ mülk Mülk zapt eyleyemez illâ leşker Leşkeri cem edemez illâ mal Malı cem eyleyen râiyettir Râiyeti kul eder pâdişah-ı âleme adl. (1)
DÜZELTİLEN BASKIYA EKLENEN NOTLAR a. Sümer yapıtlarının yazıldığı kil tabletler için belirlenen IÖ 2000 tarihi, Mezopotamya kronolojisinde anahtar bir figür olan Ham- murabi'nin için IÖ yaklaşık 1750 kadar geri bir tarihe gittiğini gösteren son çalışmaların sonucu olarak, 250 yıl kadar indirilme- lidir.
Sayfa 204Kitabı okudu
Olağanüstü kuvvetli bütün fırtınalar, bir olup saldırdı, Tufan yeryüzünü kapladı, Yedi gün, yedi gece boyunca, Tufan ülkeyi kasıp kavurdu, Koca gemi azametli sulara çarpıp dururken, Işığını yere göğe saçan Utu çıktı. Ziusudra koca geminin bir penceresini açtı, Kral Ziusudra, Utu'nun önünde yerlere kapandı, Bir öküz kesti kral, bir koyun kesti. Burada yine büyük bir parça kırık; metnimiz yeniden oku- nur hale geldiğinde, Ziusudra'nın ölümsüzleştirilmesini be- timler: Kral Ziusudra Insanın ve ...nin adının koruyucusunu, Geçiş dağında, Dilmun dağında, güneşin doğduğu yere Onlar (An ve Enlil) yerleştirdiler. Şiiirin kalanı okunamamaktadır.
Sayfa 175Kitabı okudu
Reklam
TUFAN Sami Babillilerin "Gılgamış Destanı"nın onbirinci tabletinin bulunması ve çözülmesinden bu yana yarım yüzyılı aşkın bir süredir, Ibrani yazıcıların anlattığı biçimiyle Kitab-ı Mu- kaddes'teki Tufan öyküsünün özgün olmadığı bilinmektedir. Bununla birlikte, Babil tufan mitinin kendisi de Sümer köken- lidir. Çünkü 1914 yılında Arno Poebel, Üniversite Müzesi'nin Nippur koleksiyonunda bulunan ve içeriğinin büyük bölümü tufan mitine ayrılmış altı sütunlu bir Sümer tabletinin üçüncü kısmını kapsayan altbölümünü özenle çevirmiş ve yayımla- 88 mıştır. Ne yazık ki bu parça tektir ve bugüne değin eşi bulu- namamıştır; ne Istanbul'da ne de Philadelphia'da kırık parçayı onarmaya yardımcı olacak hiçbir malzeme bulamadım."
Sayfa 173Kitabı okudu
Serpilen unu yemeyen, Sunulan şarabı içmeyen, Erkeğin kucağından karısını kaçıran, Emziren ananın göğüsünden çocuğunu kaçıran varlıklardı. Inanna ölüler diyarından çıktı; Inanna ölüler diyarından çıkınca, Ulağı Ninşubur ayaklarına kapandı, Yerin dibine girdi, çaputlara büründü. Cinler kutsal Inanna'ya şöyle dediler: "Ey Inanna kentinin önünde bekle, onu sana getireceğiz." Kutsal Inanna cinleri yanıtladı: "(O) benim güzel sözlü ulağım, Tuttuğu sözleri taşıyanım, Emirlerimi yerine getirmemezlik etmez, Buyruklarımı geciktirmez, Göğü feryatla doldurdu benim için, Kutsal toplantı yerini benim için inletir, Tanrıların evinde benim için koşuşturdu, Gözlerini indirdi benim için, ağzını çarpıttı benim için, ile büyük...ni eğdi benim için, Bir yoksul gibi tek giysisine büründü benim için, Enlil'in evi Ekur'a, Nanna'nın evi Ur'a, Enki'nin evi Eridu'ya (doğru yola çıktı), Beni hayata döndürdü." 171
Sayfa 171Kitabı okudu
O zaman Ereşkigal ..., Ölüler diyarının başkapıcısı Neti'ye şöyle dedi: "Gel, Neti, ölüler diyarının başkapıcısı, Sana diyeceğim emre kulak ver. Ölüler diyarının yedi kapısının sürgülerini kaldır Ölüler diyarının “yüzü” Ganzir kapısının kurallar (Inanna) girdiği zaman, Yerlere eğilsin ..."
Sayfa 165Kitabı okudu
Sümer kozmogonik görüşleri şöyle özetlenebilite 1. Başlangıçta ilksel deniz vardı; Sümerlerin bu denizi ezeli ve yaratılmamış olarak kabul etmiş olmaları mümkündür. 2. Ilksel deniz birleşik haldeki göğü ve yeri ortaya çıkardı. 3. Gök ile yer, katı öğeler olarak düşünülmüştü. Bununla birlikte, aralarında, ana niteliği genişlemek olan, onlardan çı- kan hava öğesi vardı. Böylece gök ile yer genişleyen hava öğesi tarafından ayrıldı. 4. Gök ile yerden daha hafif ve yoğunluğu çok daha az olan hava, Sümerlerce belki de havayla aynı maddeden olduğu düşünülen ayı meydana getirmekte başarılı oldu. Güneşin aydan doğduğu düşünülüyordu; yani, ayın havadan ortaya çı- kıp gelişmesi gibi o da aydan ortaya çıkıp gelişmiştir. 5. Gök ile yer birbirinden ayrıldıktan sonra, yeryüzünde bitki, hayvan ve insan yaşamı olanaklı hale geldi; yaşam hava, toprak ve su bileşiminin bir sonucu olarak düşünülmüş gibi görünmektedir; kuşkusuz güneş de buna dahildi. Yeryüzün- deki bitki ve hayvan yaşamının ortaya çıkışı ve üremeleri konusunda elimizdeki malzemeden bir şey çıkarmak ne yazık ki güçtür.
Sayfa 139Kitabı okudu
Gök ile yer dağından sonra, An (gök-tanrısı) Anunnaki'lerin (ardılları) doğumuna neden oldu, Aşnan (tahıl-tanrısı) adı henüz doğmadığından, henüz biçimlenmediğinden Uttu (bitki-tanrıçası) henüz biçimlenmediğinden, Uttu için hiçbir kutsal alan kurulmadığından, Hiç koyun yoktu, hiç kuzu inmemişti, Hıç keçi yoktu, hiç oğlak inmemişti, Koyun iki kuzusunu yavrulamıyordu, Keçi aç oğlağını yavrulamıyordu. Çunku bilge Aşnan'ın ve Lahar'ın (sığır-tanrısı) adını, Anunnakiler, buyük tanrılar, bilmiyordu, Otuz günlük... tohumu henuz yoktu, Kırk günlük ... tohumu henüz yoktu, Kuçuk tohumlar, dag tohumu, saf canlı yaratıkların tohumu henüz yoktu. Uttu henüz doğmadığından, (bitkilerin?) tacı henüz yetişmediğinden, efendi henüz doğmadığından, Ova tanrısı Sumugan henüz ortaya çıkmadığından, Insanoğlunun ilk yaratıldığı zaman gibi, Onlar (Anunnakiler) ekmek yemeyi bilmiyorlardı, Giysi giymeyi bilmiyorlardı, Koyunlar gibi ağızlarıyla ot yiyorlardı, Arklardan su içiyorlardı. O gunlerde, tanrıların yaratma odasında, Dulkug evlerinde, Lahar ve Aşnan biçimlendi; Lahar ve Aşnan'ın ürünlerini, Dulkug'un Anunnakileri yiyor, ama doymuyorlardı; Has ağıllarındaki sütü, ve iyi şeyleri, Dulkug'un Anunnakileri içiyor, ama doymuyorlardı; Has ağıllarındaki iyi şeylerin hatırına, İnsana sokuk verildi
Sayfa 139Kitabı okudu
194 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.