Elif Özge A.

Bahtınım hep kapalı oluşuna sebep neydi acaba? Yaşamak, başkaları kadar benim de hakkım değil miydi? Eski kitapçı Pascha, sevkiyatçı Hennechen kadar? Yoksa omuzlarım mı yoktu bir devin omuzlan gibi; iki kuvvetli kolum mu yoktu çalışmak için? Günlük ekmeğimi kazanmak için, Möller caddesinde odun yarıcılık bile aramamış mıydım? Tembel miydim? İş bulmak için didinmemiş, üniversite derslerine devam etmemiş, gazete makaleleri yazmamış, gece gündüz deli gibi okuyup çalışmamış mıydım? Bir cimri gibi yaşamamış, param fazlaca oldu mu ekmek ve sütle, param az olunca kuru ekmekle kanımı doyurmamış mıydım? Hiç parasız kalınca açlığa katlanmamış mıydım? Otellerde mi oturmuş, ilk katlarda ayrı daireler mi tutmuştum? Bir izbede; şu son kış içeriye yağan karlarla, bütün dünyanın boşlayıp kaçtığı bir teneke atölyesinde barınıyordum. Bütün bu olup bitenlerden, artık hiç bir şey anlayamıyordum hiçbir şey.
Reklam
Bahtınım hep kapalı oluşuna sebep neydi acaba? Yaşamak, başkaları kadar benim de hakkım değil miydi?
Karnımı hiç değilse böyle doyurayım diye, tekrar tekrar tükürüğümü yutuyor, faydasını göreceğe de benziyordum.

Reader Follow Recommendations

See All
Açlık insanı daha itaatkar yapar.
Karanlık daha da koyulaşmıştı; karşımdaki polisin yüz hatlarını güçbela seçebiliyordum. - Haydi, kalkın artık!, dedi. Derhal kalktım, tekrar yatmamı emretseydi ona da peki derdim.
...hâlâ hayatta oluşumun üzüntüsünden ağlıyordum neredeyse.
Reklam
Dirseklerim dizlerimde, başım avuçlarımda oturdum, bu büzülmüş durumda rahat ettim, midemdeki o hafif kazıntıyı artık hissetmez oldum.
Bu eşi bulunmaz cezaları ne yapıp da hak ettiğimi yemin ederim anlayamıyordum.
Ne diye tasa çekiyordum sanki; ne tıkınacağımı, içeceğimi, fani vücut dedikleri bu rezil solucan torbasını hangi çullara bürüyeceğimi düşünerek?
Hem ilerisi için korktuğum da yoktu, dövülecek nice demirlerim vardı ocakta.
Böyle bir makale düşüncesi, içimi birdenbire, derhal başlamak, dolu beynimi sağmak ihtirasıyla doldurdu.
Reklam
Rengini attığı belli olmasın, yenice görünsün diye, pantolonumun parlayan diz kapaklarına birkaç damla su serptim.
Bir yazıyı bitirince bir yenisine giriştim, yazı işleri müdürünün geri çevirmeleri, beni yıldırmadı çok kere. Kendi kendime hep, er geç başaracaksın dedim.
Attığım her adımda taban tahtaları esneyen bu boş oda, ıslak ve korkulu bir tabuttu sanki.
Sonbahar gelmişti: her şeyin renk değiştirip öleceği narin, serin mevsim.
Gözlerimi açar açmaz, eski alışkanlık, düşünmeye başladım: bugünlük bir ümit var mı, diye.
506 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.