Eylem

Eylem
@Elvaneylem
Early Childhood
27 okur puanı
Mart 2020 tarihinde katıldı
“Hasta olmamın nedeni aşırı çalışmam ya da birtakım Tuberculosis virüsleriyle ters düşmem değil, aslında olmadığım bir insan olmaya çalışmamdı. O ʻmüthiş dışadönükler'den biri olmaya çalışıyor, oradan oraya koşuşturuyor, aynı anda üç iş birden yapıyor ve benliğimin kafa yorup hayaller kuran, tam gaz çalışıp koşuşturmak yerine okuyup düşüncelere dalarak 'ruhumu yanına çağıran’ tarafını kullanmayıp köreltmemdi. Hastalık benliğimin kaybolan işlevlerini yeniden keşfetmek için bir fırsat ve talep olarak ortaya çıktı. Sanki bu hastalıkla birlikte doğa bana, 'Yeniden eksiksiz benliğine kavuşmalısın. Bunu yapmadığın sürece hasta olacak ve bunu yapıp kendin olduğun sürece de iyileşeceksin,' diyordu.”
Reklam
“Korkma, başlangıçta da sadece su vardı," diyor upuzun, simsiyah saçlı, gencecik bir kadın. Bir su perisi gibi süzülerek geliyor ve elimden tutup yanına çekiyor beni. Birileri üstümüze turuncu renkli çiçekler fırlatıyor. "Seneye yine gel, seneye yine gel, " diye bağırıyorlar hep birden. Dedemi görüyorum sonra. “Birer katreyiz her birimiz, ummana kavuşmayı bekleyen. O, her şeyin tek kaynağı ve tüm varlıkların son durağıdır," diyor gülümseyerek.
Memede doyum ve kabullenme deneyimi yinelendiği ölçüde haz ve şükran deneyimlerinin sıklığı ve yoğunluğu artar ve dolayısıyla karşıdakine haz verme isteği güçlenir. Bu yinelenen deneyim şükranın en derin kaynağıdır; onarım yapma yetisinin gelişmesinde ve her türlü yüceltmede önemli bir rol oynar. Yansıtma ve içe yansıtma süreçleri, iç zenginliğin dışa verilmesi ve yeniden içe yansıtılması, benin de zenginleşmesini ve derinleşmesini sağlar. Böylece yardımsever iç nesne sürekli olarak yeniden kurulur ve şükran da tam anlamıyla devreye girer.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bâtınî din kardeşleri listede genellikle refik, yani yol arkadaşı, yoldaş olarak anılırken, suikastçılar fedai olarak tanımlanıyordu. Bu kavram, Arapça fidâ “bedel, fidye" kelimesinden türetilmiştir; fedai, kendisini fidye olarak sunan, bedel ödeyen kişi anlamına gelir.
Kelimeler ebedidir. Onları, ebediyetlerinin bilincinde olarak telaffuz etmeli ve kağıda dökmeliyiz.
Reklam
Kierkegaard, kaygıdan söz ettiği her an onu yaratıcılıkla ilişkilendirir. Kişide kaygı olmasının sebebi, ortada bir yaratma olasılığı olmasıdır: Kişinin kendi ben'ini yaratması, kendi ben'i olmak için irade koyması ve bunun yanı sıra, sayısız günlük etkinliklerinin tümünde yaratıyor olmasıdır (ve bunlar aynı sürecin iki farklı aşamasıdır). Kaygının mevcudiyeti; çatışmanın sürdüğü anlamına gelir. Bu durum devam ettikçe, yapıcı bir çözümün ortaya çıkma ihtimali olduğuna dikkat çekilmesi yararlı olur.
Bireyleşme (kendi olma) kazanılırken bunun bedeli, kişinin çevresine hem karşı hem de onunla birlikte duruşunun doğasında olan kaygıyla yüzleşmektir. Kierkegaard, özgürlük olasılığına ilişkin farkındalığın yükseldiği bu anı "yapabilme olasılığının dehşeti" sözleriyle tarif eder.
İnsanın körlüğüne ve sefaletine, tüm evrenin dilsizliğine, tüm bilgilerden mahrum bir halde sağını solunu bilemeden evrenin bu köşesinde kaybolmuşçasına dolanıp duran, onu oraya kimin koyduğunu ya da öldüğünde kendisine ne olacağını bilemeyen insana baktığımda, uyurken kaçırılıp korkunç bir ıssız adaya götürülen, uyandığında nerede olduğunu bilemeyen ve o adadan çıkabileceği her türlü araçtan yoksun bir insan olarak korkmaya başlıyorum. İnsanların böylesine sefil bir durumda neden umutsuzluğa düşmediğine, işte bu nedenle hayret ediyorum." -Pascal
Kaygının, gerek “normal" gerekse "anormal" ınsanların eylemlerinde yıllar öncesinde düşünüldüğünden çok daha yaygın olduğu artık biliniyor. İster “normal" isterse patolojik davranışlar söz konusu olsun, Freud kaygı için "Çözümü zihinsel varoluşumuzun tümüne ışık tutacak bir bulmacadır" derken haklıydı."
İnsan daima tümgüçlü bir kontrol sağladığı, ihtiyaçlarına göre düzenleyip yarattığı, iç dünyasının ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş bir dünya ile dış gerçeklik, gerçek dış dünyaya uyum arasında salınıp durur. .Gerçeklik gücünün , ihtiyaçlarının sınırlandığı, kendinden bağımsız ötekilerin dünyasıdır. Tekbenci içsellik ile nesnel gerçeklik arasındaki atışmadır bu..
Reklam
Geçiş nesnesi konusunda erişkinlerle çocuk arasında örtük bir anlaşma meydana gelir. Erişkinler, çocuğun geçiş nesnesi üzerindeki kayıtsız egemenliğini tanırlar. Geçiş nesnesi ne tümgüçlü bir kontrole tabidir çocuk açısından, ne de büsbütün egemen olamadığı dış dünyaya aittir.
Herkes aynı akışın içinde sürüklenmiyor mu? Sizinle birlikte yaşlanmayan bir şey var mı? Sizin őldüğünüz anda binlerce insan, binlerce havvan, binlerce başka varlık daha ölmüyor mu?
Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık! Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin ölümü olacak. Öyle ise, yüz yıl daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz yıl önce yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik; bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik.
Ortak olarak kabul gören her fikrin,üzerinde uzlaşılan her kuralın düpedüz aptalca olduğu iddia edilebilir; çünkü çoğunluğa uygun düşmüştür.
Gereksiz derinlik, düşünceyi bulanıklaştırır, zayıflatır. Gözlerimizi ayırmadan bakarsak, Çobanyıldızı bile gökyüzünden silinip görünmez olur...
69 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.