İlk gastronomi romanı özelliği taşıyan kitap, kahramanımız parlak domates ve diğer sebze ve meyve arkadaşlarının topraktan sofraya yolculuğunu bir distopya ile anlatırken; bizlere de israf ve sürdürülebilir bir gelecek hakkında düşünmeye teşvik ediyor.
Yazarımızın dili basit ve akıcı; vermek istediği mesajları bizlere sıkmadan anlatmayı başarabilmiş. Bunu yaparken yer yer dil oyuncaklarına başvurmayı da ihmal etmemiş.
Kitabı okurken, yazarın tabiriyle 'Buzdolabı Vatandaşları' yla bol bol empati yapma şansını yakalamış oluyorsunuz. Bu durum ben de çok farklı duygular uyandırdı. Eğlenerek okurken bir yandan da hüzünlenmeden edemedim. Yaşattığı farkındalıklar için yazarımıza teşekkür ederken herkese kitabı okumayı tavsiye ediyorum. Emin olun pişman olmayacaksınız keyifli okumalar...