Yürümediğiniz yolun seyyahı olamazsınız. İçinde boğulmadığınız deniz hakkında konuşamazsınız. Issızlığında kaybolmadığınız çölü kimseyi anlatamazsınız. Hem zaten anlattığınıza da kimse inanmaz...
İnsan zihni ne yazık ki her olayda sonuç odaklı çalışıyor. Sürecin hiç ama hiçbir önemi yok... Oysa hayat bile sürece meftun bir yol... Nasıl öleceğin bile yolu yürüyüş biçimine bağlı.
“Aradığın şey o kitaplarda değil...” der Şems.”Aradığın şeyi okuyarak bulamazsın.Onu ancak kalbinle bulursun.Dünyadaki bütün kitaplar, bütün hesaplar aklın bir oyunudur sadece.İnsan aklının oyunu... Bütün bu kelimeler,sözler,laflar sevginin yerini tutmaz.Okuyarak öğreneceksindir belki ama ancak aşkla anlayacaksın.”
İnsan hep daha fazla "almaya" teşvik edilir ve "vermenin" almaktan sonra geldiği vurgulanır. Böylesi bir hedonist akıntıya kapılan insan, verici olmayı bir türlü benimseyemez ve narsisizm/özseverlik hastalığı toplumu sarar.
Birisini kaybetmenin istisnai bir durum değil, değişmez bir kural olduğunu bilin ve kendinize şu soruyu sorun: "Kaybettiğim kişinin yasını mı tutuyorum yoksa kendi yasımı mı?"