Esma Nur Araz

Öyle bir çığlık atsam ki dünya çatlasa! Altı milyar insan sağır olsa! Tanrı sağır olsa! Ben sağır olsam! Kör olsam! Görmesem hayatı! Bitse herşey…
Reklam
Yıllar önce okuduğum işe yaramaz bir kitaptaki tek işe yarar cümle şudur: İnsanın kullandığı ilk alet, başka bir insandır."
Biz kör olmadık zaten kördük. Gören körler mi, gördüğü halde görmeyen körler.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Bıkıp usanmadan şöyle demiştir, tam anlamıyla insan gibi yaşayamıyorsak, en azından tam anlamıyla hayvan gibi yaşamamak için elimizden geleni yapalım."
Münacaat
Hata yapmak fırsatını Adem’e veren sendin bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
Reklam
Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye'dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim. Ve biz orada yaşıyorduk. Her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. Önceleri çözemedim ne anlama geldiğini. Meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş.
Biraz da hata yapalım
Ne zaman ki hikayemi anlatıp susacağım, artık sadece yeni hatalar yapacağım! Zamanı dört nala koşturacak kadar yabancı hatalar! Duvar saatlerini mıknatısa tutulmuş pusulaya çevirecek kadar bilinmeyen hatalar! Makineler yapan makineleri yapan insanları yapan makineleri yapan insanlar kadar olağanüstü hatalar! Tanrının icadı kadar dev hatalar! Tanrıdan sonraki en büyük icat olan karakter kadar öngörülmeyen hatalar! Yeni doğmuş bir bebeğin ilk hatası kadar büyülü, doğmak kadar ölümcül bir hata yapmak! Tek isteğim bu... Belki biraz da morfin sülfat.
Gözyaşları, tatlı sözler, kararsız el işaretleri ve halkça içtenlik belirtisi sayılan hareketler, ona insanın yakışıksız çirkinlikleri gibi görünüyordu. Bu kadar çok sevişen biz, tatlı bir söz söyleyememiştik; canavarlar gibi oynuyor, birbirimizi tırmalıyorduk. O ince, alaycı ve uygardı, bense vahşi.
"Ne zamana kadar kağıt yiyip mürekkep yalayacaksın? Benimle birlikte gel, orada Kafkas'ta ırkımızdan binlerce insan tehlikede; gel onları kurtaralım." Sonra o soslu tasarısıyla alay edermiş gibi gülmeye koyuldu. "Onları belki kurtaramayız," diye ekledi. "Ama kurtaralım derken, biz kurtuluruz. Öyle değil mi? Bunları söylemek istemiyor musun hocam? Kendini kurtarmanın tek yolu başkalarını kurtarmak için çabalamaktır. Hadi öyleyse, öğreten öğretmen... Gel!"
Reklam
"Bakıyorum, burada müthiş ucuzluk var!" dedi. "Ruhun fiyatı beş drahmi."
Ya da acaba Efendimiz ne kadar yüksekteyse, tutsaklık zincirimiz de o kadar uzuyor ve o zaman çok geniş bir harmanın içinde sıçrıyor oynuyor, sonra ucunu bulamadan ölüyoruz, bunun adına da özgürlük mü demişiz yoksa?
"Gübre ve pislikten bir çiçek nasıl filizlenip beslenir? Varsay ki Zorba, insan gübre, Özgürlük de çiçektir."
Dünyaya özgürlüğün gelmesi için bu kadar cinayetler ve alçaklıklar mı gerekli yani?
193 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.