"Daha çok anlat" dedim.
"Hoşuna gidiyor mu?"
"Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum."
"Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?"
"Gider gibi yaparız."
"Aramızdaki temel fark ne biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!"
"Peki, sen ne görüyorsun bakalım?"
"İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."
Dünyayı tanıdıkça hoşnutsuzluğum daha da artıyor; her geçen gün insan karakterinin tutarsızlığına ve akıllı duygulu görünenlere bile güvenilmeyeceğine olan inancım güçleniyor.
Mademki dünyaya gelişimiz kendi irademiz dahilinde değil, o zaman bir anlamı var hayata gelişin.
Mademki ölüm yaşamak istediğimiz halde kendi irademizin dışında bir hadise, o halde bir anlamı var ölmenin...