Muhammed Tiryaki

Dina Pronicheva'nın tanıklığıyla Babi Yar katliamı
O an bazıları, kendilerinden ziyade başkalarını düşünerek öldü, tıpkı on beş yaşındaki güzeller güzeli Sara'nın, kızıyla aynı anda öldürülmek için yalvaran annesi gibi. Böyle bir anın sonunda bile bir düşünce ve umursama vardı: kızının vurulduğunu görürse tecavüze uğradığını görmeyeceği düşüncesi. Çıplak halde bir anne, hayatının son birkaç saniyesini, bebeğini emzirerek geçiriyordu. Bebek, canlı olarak hendeğe atıldığında, o da arkasından atladı ve o şekilde öldü. O hendekte, bir hiç uğruna ölen 33,761 kişinin cesedi yatıyordu. Daha sonra bu cesetler, mezardan çıkarıldılar ve odun yığınları üzerinde yakıldılar. Yanmayan kemikleri ise ufalanarak kumla karıştııldı. Artık birer sayıdan ibarettiler.
Sayfa 225
Reklam
Barbarossa Harekâtı, kanlı toprakların tarihinde üçüncü donemin başlangıcını teşkil eder: İlkinde (1933-1938), toplu katliamların neredeyse tamamını Sovyetler Birliği gerçekleştirdi; ikincisinde, Alman-Sovyet ittifakı (1939-1941) döneminde katliamların sayısı eşitlenmişti. 1941 ve 1945 yılları arasında, Almanlar, neredeyse tüm siyasi cinayetlerden sorumluydu.
Sayfa 171
Ukrayna - 1933
Doktorların ve hemşirelerin, hastane kapılarına dayanan ve açlıktan ölmek üzere olanları tedavi etmeleri veya beslemeleri yasaktı.
Sayfa 26

Reader Follow Recommendations

See All
Anabaptistler
Munster in bölgesel hâkimi ve müttefikleri şehri kuşattılar. Münster'in içinde, Jan van Leiden (Leidenli John) adında bir Hollandalı, önder ve peygamber olarak nüfuz kazandı. Kutsal Kitap'a dayandırdığı gerekçelerle -İsa geri dönünce, inananların mala mülke ihtiyaçları olmayacaktı- özel mülkiyetin lağvedilmesi konusunda Münster'in yetkililerini ve ileri gelenlerini ikna etti. Dahası, sahip olunan şeylerin paylaşılması, kuşatma sırasında tayın uygulanmasını kolaylaştırdı. Kısmen, kentteki kadın sayısının erkek sayısından dört kat fazla olması nedeniyle, çoğul evlilik yapmaya da başladılar. Münster kralı olan Jan van Leiden, on altı kadınla evlenerek buna öncülük etti. Kutsal Kitap hariç Münster'deki tüm kitapların yakılmasını da emretti. Lutherci ve Katolik prenslerin gönderdikleri kuvvetler, Haziran 1535'te kente baskın yaptılar, Jan van Leiden'i ve diğer alt düzey önderleri işkenceyle öldürdüler, onların parçalanmış cesetlerini demir kafeslere koydular; o kafesler Münster'deki bir kilisenin çan kulesinde hala asılı durmaktadır.
Sayfa 138
Bir insanın gerçeği ayırt etme yeteneği, bilgisiyle doğru orantılıdır.
Reklam
Depremde donarak ölen Elif Eylül
"Merhaba, ben Elif Eylül. Lütfen beni bu enkazdan çıkarın. Bulunduğum ortam dar bir ortam. Bacaklarım uyuştu, annemi, elimi bacaklarımın arasına soktuğumda, kardeşimi ya da annemin saçını hissedebiliyorum. Lütfen bana yardım edin. Elif Apartmanında oturan bir insanım ben. Lütfen bana yardım edin. Dokuz yaşında küçük bir çocuğum ben, küçük bir çocuğum ben." "Merhaba gene ben. Gene bir kayıt. Annem galiba gerçekten öldü. Beni de hiç kimse duymuyor. Telefonun şarjı da bitmek üzere, yüzde 7. Galiba artık ben de öleceğim. Allahım sana geliyorum Allahım." "Yeni kayıt. Çok kötü üşümeye başlıyorum artık. Gerçekten ölürsem mutlu olacağım... Enkaz, deprem yanımda düdük gibi bir şey olsaydı şu an kurtulmuş olabilirdim ama hiçbir şey yok yanımda... Hayatımda gördüğüm en kötü gün. Annemin resmen kanına dokundum kanına. Çok kötü ..." "...Görüşmek üzere hayat."
Birçok şeye sahip olduğumuz halde daha fazlasını istediğimiz zamanki hüsranımız, hiçbir şeye sahip olmayıp bazı şeyler istediğimiz zamanki hüsranımızdan daha büyüktür. Birçok şeyin yokluğunu çektiğimiz zamanki hoşnutsuzluk, sadece tek bir şeyin yokluğunu çeker gibi olduğumuz zamanki hoşnutsuzluğumuzdan daha azdır.
Bir şikayetin dozunun en şiddetli olduğu zaman şikayet konusunun ortadan kalkma ihtimalinin belirdiği zamandır... İnsanları isyana teşvik eden şey bilfiil çekilen sıkıntılar değil, daha iyi şeylerin tadını almış olmalarıdır.
Kutsal bir davaya inanç, kayda değer bir dereceye kadar, vaktiyle kendimize duyup da kaybettiğimiz inancın bir ikamesidir. Bir insan kendisi için mükemmellik iddiasında bulunma konusunda ne kadar az haklıysa; ulusunun, dininin, ırkının veya kutsal davasının mükemmel olduğunu iddia etmeye o kadar çok hazırdır.
İstanbul-Japonya arası gidecek gemi yoktu. Çünkü II. Abdülhamit, Abdülaziz'in bıraktığı dünyanın üçüncü büyük donanmasını Haliç'te çürütmüştü. Bu çürük donanmadan okul gemisi Ertuğrul Fırkateyni seçildi. Ancak gemi kazanı yirmi beş yıldır yerinden oynatılmamıştı. Yani bu seyir çılgınlığın ötesinde, ölümle alay etmekti. Dürüst olmak gerekirse, bile bile ölüme gitmekti.
Sayfa 212Kitabı okudu
Reklam
Virginia eyaleti, adını Bakire Kraliçe I. Elizabeth'ten aldı.
Tek başına yöneten ve yerinden edilemez bir partiyi temel alan her rejimde diktatörlük imkanı üstü kapalı biçimde vardır. Lenin'in Bolşeviklerinin merkezileştirilmiş hiyerarşik yapısını temel alan bir parti örgütlenmesinde bu bir ihtimal haline gelir... Komünist siyasal sistemleri kalıtsal olmayan monarşilere dönüştüren Josef Stalin idi... Monarşiyle benzerlik, bu türden bazı devletlerde yönetimin kalıtsal yolla el değiştirmesi eğiliminde de görülür. Kuzey Kore ve Romanya bu konuda iki örnektir. Böyle bir gelişme erken sosyalistler ve komünistler için bütünüyle saçma ve anlamsızdır.
Sayfa 524Kitabı okudu
Bu arada, kuşkusuz, tarımsal Avrupa'nın köylüleri de toprağı işlemeyi bıraktılar. 1980'lerde kıtanın doğu ve güneydoğusunda köylü tarımının kadim kalelerinde bile çiftçilikle uğraşanlar işgücünün üçte birinden fazla değildi (Romanya, Polonya, Yugoslavya, Yunanistan) ve bu oran bazılarında, örneğin Bulgaristan'da (1985te %16,5) önemli ölçüde azdı. Ancak Avrupa ve Ortadoğu yöresinde sadece bir köylü kalesi kaldı: Türkiye. Burada koylülük zayıfladı, ancak 1980'lerin ortasında hala mutlak bir çoğunluk olmaya devam ediyordu.
Sayfa 392Kitabı okudu
Afganistan'da ABD, anti-komünist kabile gerillalarına büyük miktarda omuzdan atılan "Stinger" uçaksavar füzeleri ve fırlatıcı dağıtmıştı. Haklı olarak bunun, Sovyet hava kontrolunu dengeleyeceğini hesaplıyorlardı. Ruslar geri çekildiklerinde savaş hicbir şey olmamış gibi devam etti. Uçaklar olmasa da, kabile üyeleri artan Stinger talebinden bu kez kendileri için yararlanıyor, füzeleri uluslararası silah pazarında kârlı fiyatlarla satıyorlardı. Çaresiz kalan ABD, parça başına 100.000 dolar ödeyerek füzeleri geri almayı önerdi ve görülmemiş bir başarısızlığa uğradı. Goethe'nin büyucü çırağının haykırdığı gibi: "Çağırdığım hayaletlerden şimdi kurtulamıyorum."
Sayfa 342Kitabı okudu
"Titanik'i de profesyoneller inşa etti ama dünyayı Nuh diye bir amatör kurtardı."
Sayfa 376Kitabı okudu
321 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.