F͠a͠t͠i͠h͠ D͠u͠r͠m͠u͠ş͠

F͠a͠t͠i͠h͠ D͠u͠r͠m͠u͠ş͠
@Fatih_Durmus
►Okur, yazar, anlatır.
⦙ Hademe-i Hayrât ⦙
Hacettepe/Tarih
Tokat
158 reader point
Joined on September 2019
Takvimler 15 Kasım 1884'ü gösterdiğinde Avrupa'nın en önemli şehirlerinden birisi olan Berlin'de Alman Başbakanı Otto Von Bismarck'ın öncülüğünde bir konferans toplandı. 1885 tarihine kadar sürecek olan bu konferansa Avrupa'nın sömürgecilik iştahı bir türlü doymak bilmeyen farklı devletlerinin temsilcileri katılmıştı. Berlin'de bir masanın etrafına toplanan bu emperyal güçlerin temsilcilerinin ana konusu Afrika idi. Berlin Konferansı'nda temsil edilen devletler Afrika'nın geleceği için kanlı bir plan hazırlamaya koyulmuşlardı. Artık sömürge uğruna birbirleriyle çekişmeyecekler, Afrika'yı aralarında bölüşeceklerdi. Zira ışıltılı uygarlıklarını sürdürmek için Afrika insanının emeğine ve ülkelerinin zenginliğine el koymaları gerekiyordu. Bu kanlı planı yine kendilerine uygun biçimde süslü kelimelerle kamufle etmeye koyuldular. Sömürge alanları “Serbest Ticaret Bölgesi" kavramıyla yaldızlanıyor; kanlı Batı egemenliği “hızla zirveye ulaşan ve belirli bir aşamaya erişen bir medeniyet” olarak sunuluyordu.
Sayfa 45
Reklam
Muhammed b. Ali Senusî
Trablusgarp'ta Osmanlı valisi Ali asker Paşa Muhammed b. Ali Senusî'nin mücadeleci tavrını görünce kendisine yakın ilgi gösterdi ve Bingazi ile Derne arasındaki bölgede zaviye inşa etmesine izin verdi. Artık onun kurduğu ve kuracağı zaviyeler hem ilim ve irfan yayacak hem de Müslümanların sömürgeciliğe karşı bilinçlenmesine vesile olacak merkezler haline gelecekti. Zaviyelerin özellikle hac güzergâhları ve ticaret kervanlarının yolu üzerinde kurulmasına dikkat eden Muhammed bin Ali, Büyük Sahra bölgesinde göçebe topluluklar üzerinde geniş çapta etki uyandırdı. Kurulan her yeni zaviye öncelikle bir eğitim merkezi, tüccarlar için bir konaklama yeri, bir ibadet mahalli ve etrafında zirai faaliyetin yapıldığı bir mekân şeklinde tasarlanıyordu. Zaviyelerde örnek bir İslami hayatın nasıl yaşanacağı halka öğretiliyordu. Onun bu hareketinin özünde sömürgeciliğe karşı çıkabilmek için Müslümanların manen ve maddeten sağlam olması fikrinin öne alındığı açıkça okunabilmekteydi.
Sayfa 41
Tipik İngiliz müstemleke idaresi...
İngiltere'nin Hindistan'da kurduğu sömürge düzeninin işleyişinde ön planda Hindu bir prens, perde arkasında ise İngiliz lortlar vardı. Asırlarca bu ülkeyi yöneten Müslümanlar ise azınlık durumuna düşmüşlerdi. Müslümanlara bu sistemin kapıları da kapanmıştı.
Sayfa 37

Reader Follow Recommendations

See All
Tarihle çok haşir neşir olmayanlar için Hindistan coğrafyası bir muammadır. Genel kanaat Hindistan'ın Hindu ve Budist dinlerine mensup garip inançlara sahip bir insan kalabalığı olduğudur. Biraz daha okumuşlar Mahatma Gandi'ye kadar gider orada kalırlar. Bu bakış açısından bakanlara Hindistan'daki İslam kültür birikiminden, Hindistan'da yaşamış İslam âlimlerinden ve kalabalık Müslüman nüfustan bahsedildiğinde bunlara bir anlam vermekte zorlanırlar. Ama tarihin hikâyesine kulak verdiğimizde Hindistan'ın aynı zamanda sağlam bir Müslüman ülke olduğu görülmektedir. Öyle ki günümüzde Hindistan, dünyanın en kalabalık ikinci Müslüman nüfusuna sahip bir memlekettir.
Sayfa 31
Çar Nikola tüm hamlelerine karşın Şeyh Şamil'i sarsamadığını anlayınca bu kez doğrudan ona bir teklif götürmeye karar verdi. Çar, Şeyh Şamil'e eğer Kafkasya'daki Müslümanları tek bayrak altında toplama sevdasından vazgeçerse kendisine en büyük makamların, rütbelerin verileceğini, başına krallık tacı giydirileceğini, Çarlık hazinelerinin ayakları altına serileceğini söyleyerek Şamil'i sarayına davet etti. Bu teklifi alan Şeyh Şamil Çar'a derhâl yanıt verdi. Büyük Müslüman lider cevabında şöyle diyordu: “Ben, Kafkas Müslümanlarının hürriyetlerine kavuşması için silaha sarılan gazilerin en aşağısı Şamil, Allah Teâlâ'nın himayesini, Çar'ın efendiliğine feda etmemeye yemin eden, özü sözü doğru bir Müslümanım. Çar ile görüşmek üzere, beni hâlâ Tiflis'e çağırıp duruyorsunuz. Davete icabet etmeyeceğimi bildiriyorum. Bu yüzden fani vücudumun parça parça kıyılacağını ve hayatımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmayacağını bilsem kararımı asla değiştirmeyeceğim. Savaşacağım. Cevabım bundan ibarettir. Nikola ve köleleri böyle bilsin.”
Sayfa 18 - Şeyh Şamil
Reklam
Şeyh Şamil
Tarih 1797 senesini gösterdiğinde Dağıstan'ın Gimri köyünde bir çocuk dünyaya geldi. Babası Avarlardan Muhammed, annesi Avar beylerinden Pir Budak'ın kızı Bahu Mesedu, çocuklarına dedesi Ali'nin adını verdiler. Ama bir tuhaflık vardı. Çünkü Ali sürekli hastaydı. Çevresi çocuğun sıhhat bulması için adının değiştirilmesini teklif ettiler ve bir de bu yol denendi. Bu geleneksel inancın etkisiyle ailesi Ali'nin adını Şamil (Şâmüil, Şemüil) olarak değiştirdi. Gerçekten de kısa bir süre sonra Şamil sağlığına kavuştu.
Sayfa 16
Gönül Yonar Röportajından alıntı...
Sömürgecilik, XV. yüzyılda Portekizli denizci taifesiyle başlayan bir olgu değil. Martin Bernal Black Athena adlı kitabında -dilimize Kara Athena şeklinde çevrildi- bu etkileşimin hikâyesini bütün veçheleriyle anlatır. Rahmetli Mehmet Aydın, Osmanlı ekonomisi hakkında kaleme aldığı makalelerinin toplandığı çığır açıcı kitabında Osmanlı'nın Batı'yı “bilerek” görmezden geldiğini, coğrafi keşiflere bilinçli olarak “seyirci” kaldığını, bunu “bile isteye” bir tavır olarak tercih ettiğini söyler. Çünkü, der Mehmet Hoca, Osmanlı, Batı'nın kapitalist düşüncesine hiçbir zaman sahip olmak istemedi. Bu husus birçok alan için geçerli. Bilinçli bir reddediş söz konusu.
Sayfa 21
Uzakta, yalnız başına büyüme cesareti gösterebilen bir ağacın budandığı, özgürce uzayan dalların yontulduğu, törpülendiği, tektipleşmenin dayatıldığı görünmeyen ama daima arka planda işleyen bu devasa dişlilerin döndügü sistem içinde yaşamak zorunda kalmış herkes Baudelaire'e göre birer “kahraman”dır. Çünkü modern kentte barınmaya çalışmanın gladyatörlerin savaşından farkı yoktur. Çünkü modern insan, korunma ve var olabilme çabasından ziyade etrafını çevrelemiş bütün tehditlerle, görünmeyen düşmanlarla, dahası insan kalabalığıyla daima mücadele etmek zorunda olan bir savaşçıdır.
Sayfa 16 - Sümeyye Özgen
Bir zamanlar Paris, ne kadar da "biz"miş...
Bu ışık şehrinde materyalizmin sarhoşluğuyla şiirsellikten ve hislerden uzak hatta habersiz insanlar. Sadece yaşam mücadelesini sürdürebilme çabasının, hayata katlanıyor olmanın yol açtığı yorgunluk. Ruhların yılgınlık, bıkkınlık, çöküntü ve sıkıntı içinde içine düştüğü varoluşsal krizler ve kendine yabancılaşma. Yeni etiketiyle ortaya sürülen her şeyin aslında eskinin kötü bir tekrarı oluşu, yeninin iflası... Tam bir modern zaman cehennemi olan Paris...
Sayfa 15 - Sümeyye Özgen
Tasvir-i Akşam
Gökyüzünde açtığı kızıl yaralarla biten saltanatı ve sessiz bir dilde batışı güneşin. Kana bulanmış göğün derinliğinde zevkle boğulması bakışların. Akşamın inişi sonra. İçe işleyen gün bitimleri. Kızıldan karaya dönüşü ufkun. Göğün perdelerinin kapanışı. Gün batımı kızıllığının, üzerine düşen lambaların ışığıyla lekelenişi. Kokuların ve seslerin akşamın karanlığında hüzünlü bir vals gibi büyüleyici dönüşü. Kuşların ağaçlara tüneyişi, pervanelerin bir eve sığınmak ister gibi sahte ışıklara dönüşü, karıncaların sürüler hâlinde yuvalarına koşturuşu telaşla. Toprağın üzerinde bıraktığı ıslak izlerle ağır ağır ilerleyen bir salyangozun başını telaşsızca kabuğuna çekişi. Ansızın çöken karanlığa ve o tuhaf saatlerde evine koşturan her şeye inat durup, zamana ve mekâna meydan okur gibi sakince, hayatı boyunca sırtında taşıdığı kabuğuna sığınışı bir salyangozun, o destansı evine çekilişi. Sessizlik sonra. Yürek yakan yalnızlık.
Sayfa 15 - Sümeyye Özgen
Reklam
Kedi
Kedilerde bir sır var. Arifler bunu bilir. Üst damağında lekeleri olan o siyah-beyaz Habeş kedisinin, yani Müezza'nın, Peygamberimizin merhametiyle ulaştığı makam... Ya da Abdurrahman bin Sahr'ı Ebu Hureyre, Kedilerin Babası yapan kader. Kedilerde bir sır var, tuhaf bakışlarında saklı duran. Arifler bunu bilir. Ve elbette; hubbül hırratı minel iman. Suskun bilge, minik kaplan, sır kâribi, tüylü melek, evlerdeki gizli ajan, bir tatlı huzur, mırlama korosu şefi, uykulu anarşist. Kedi. Aşikâr olsa da sırrı ebedi.
Sayfa 14 - Güven Adıgüzel
"Hayatta iki tür insan olduğunu düşünüyorum. Birincisi oyun kurucular ikincisi ise masumlar/kurbanlar. Oyun kurucular hayatta her şeyi bir plan, kurgu içerisinde yapar, her adımının on adım sonrasını hesap ederler. Masum insanlar ise her söylenene inanır, bir plan içinde davranmazlar. Kalplerinin sesini dinlerler."
Sayfa 7 - Necip Tosun
“Edebiyat bütünüyle yapaydır ama büyük eserler bunu gizlemeyi becerirler, vasat eserlerse açık verip kendilerini belli ederler.” (Mario Vargas Llosa, Genç Bir Romancıya Mektuplar, Çev. Emrah İmre, Can Yay., İstanbul: 2012, s. 43.)
Sayfa 6 - Emin Gürdamur - Üslup Sahibi Olabilir miyiz?
1,342 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.