Pera Rosa

Emperyalizm hiçbir zaman yönetici, aydın kişilerden başkalarını etkilemeye çalışmamış, halkı etkilemeye gerek duymamıştır. Halk emperyalistlerin umurlarında değildir. Onlara yöneticiler gerektir. Yöneticiler için okullar, onlar için eğitim yerleri, türlü çabalar. Onlara, onların çıkarları için çabalayacak kraldan çok kralcı, onların kültürlerinin tutsağı, kendi öz kültürüne sırtını dönmüş kişiler gerekir. Ancak böylelikle o ülkeyi çıkarlarının buyruğu altına alabilirler. Halka gelince onları o çağda etkilemek, onların kültürlerini, kişiliklerini ellerinden almak, olanaksız bir uğraştır. Olanaksızdır, çünkü iletişim araçları, ne de ulaşım araçları şimdiki gibidir.
Reklam
Bir gün Anadolu halk kültürleri üstünde derinlemesine çalışmalar yapılacak olursa görürüz ki, yolda gelirken ne kadar çok kültürü özümsemişiz, şaşkınlık içinde kalırız. Bir tek örnek vereceğim: Alevi demelerinin arkasında, Zerdüşt müziğini bulmaya ne dersiniz!
Biz birkaç yüzyıldır kültür emperyalizmi belasına uğramış bir ülkeyiz. Batıya dönmeye başladığımızdan bu yana insan kültürüne hiçbir katkımız olmamış. Çünkü Batı kültürlerini özümsemek yerine o kültürlere öykünmüş, kendi kişiliğimizi yitirmişiz. Kendi kişiliğini yitiren, başka kültürlerin taşıyıcıları olanlar boş kovan olurlar; insan değil başka bir yaratığa dönüşürler.

Reader Follow Recommendations

See All
Bugünse artık bilmek zorundayız ki, hiçbir kültür başka bir kültürü silmemeli. Gene bilmek zorundayız ki, öbür kültürleri silmek isteyen kültürler kendileri de silinmek zorundadırlar.
Epope Aydınlığı
Bilinçli olarak ben de aydınlığın türküsünü, iyiliğin, güzelliğin türküsünü, minnettarlığın türküsünü söylemek istedim. Çünkü kötülüklerden, acılardan, yoksulluktan, salgın hastalıklardan, sıtmadan geldim. Gördüğüm hep acıydı. Göçmen bir ailenin çocuğuydum. Beş yaşımda babamı öldürdüler... Köyümde doğan çocuğun dörtte üçü ölüyordu. İnsanlarla birlikte sarı sıcağın altında on sekiz saat çalıştım. Gene de insanlar, bu kadar acılar içinde, ölümler yanında dünyaya geldiklerine minnettardılar, epopeler doğru söylüyorlardı. Ben de romanlar yazdım, romanlarımın yaşam gibi doğru söylemesini, yaşamla birlik olmasını istedim. Çünkü insanlık, çünkü yaşam, umutsuzluktan umut üreterek buraya kadar gelmişti.
Reklam
Doğayı Öldürmek
Bir memleketi taşıyla toprağıya sevmek kolay iş. Ama böylesine belalı bir toprağı, feleğin çemberinden geçmiş, nice belalardan geçmiş bir ulusu sevmek kolay iş değildir. Dünyayı tadına vararak derinlemesine sevmek hiç kolay bir iş değildir. Onun için tez günde silkinmeli, şu uyuşukluğu üstümüzden atmalıyız. İnsan yenilir, düşmez kalkmaz bir Allah, yenilgimizin üstüne kapanıp kalmamalıyız. Yurdumuzun gerçekleriyle birliksek yaralarımız çabuk kabuk bağlar. Unutmamalıyız ki, en büyük güç, bir ulusun yaşama gücüdür.
Doğayı Öldürmek
Azgelişmiş ülkelerde, daha çok kompradorluk belasına iyice uğramış ülkelerde en başta gelen sorun doğa hopuru sorunudur. Bir toprağı bilerek nasıl öldürmüşler, kuşaklar ibretle öğrenecekler. Türkiyeden geride ne kadar bir Türkiye kaldı, kuşaklar bu Türkiye'yi insanca yaşanacak hale ne kadar bir çabayla getirebilirler, şimdilik bilmiyoruz. Savaşımız, ne kurtarabilirsek savaşıdır şimdilik... Bu büyük, bu ulusal, bu insanlık savaşımızda karşımıza çıkabilenler bize kara sürüyorlar. Üstümüze ele geçirdikleri kadim güçlerle yürüyorlar. Koşullar onlara yardım etti. Ve bizler eli kolu bağlı kaldık. Söz söyleyebileceğimiz alanlar küçüldü, küçültüldü. Biz küçük bir alanda konuşuyoruz, konuşabilirsek o da... Onlar her ücra köye kadar bed seslerini yayıyorlar. Bize satılmış diye bağırmaları kulakları sağır edecek kadar ayyuka çıktı. Bundan korkmamalıyız. Yurdumuza, yurdumuzun gerçeklerine, uluscak büyük deneyimize güvenmeliyiz. Onlar, yıllarca en büyük propaganda güçleriyle, olanaklarıyla bağıranlar, beyinleri yıkasınlar, kolay tutmaz. Biz bir kere söyleyelim, tamamdır. Gerçeğin yanında olmak kadar güçlüsü yoktur yeryüzünde.
Doğayı Öldürmek
Bugünkü düzen, kompradorluk düzeni bir hopur, bir hababam düzenidir. Azgelişmiş ülkelerde doğar, büyür, semirir, ama azgelişmiş ülkeye yaramaz, ülkenin iflahını keser. Bu düzenin elinden bu çağda hiçbir ulus doğru dürüst, ulus niteliklerini koruyarak kurtulamaz. Bir şeyler yitirir, yüzyıllarca onulmayacak yaralar açılır sinesinde. Kompradorluk, kolay, dışa çalışan, tabakasal çıkarları yeğleyen bir düzendir. Ulusal hiçbir şeyle bağdaşamaz. İnsancı gözükür, ulusalcı gözükür, hakçı hukukçu gözükür, gözükür oğlu gözükür. Demokrat bile gözükür. Ama kopradorluk düzeni ne kadar demokratik gözükürse gözüksün bir diktatoryayı her zaman içinde taşır. Zamana göre siner, fırsatı bulursa bütün dişlerini dışarı çıkarır, ulusal tarihin görmediği, dünya tarihinin az gördüğü işkenceleri yapar, yurdu bir hapisaneye çevirir, insan soyunun yüzyıllardır geliştirdiği hukuku, insan hakları düşüncesini bir anda bir varmış bir yokmuş eder.
Ucuzluk ve Gününü Gün Etme
Sanatçımız neden taklitçi? Tembelliğinden mi? Kendisini yaratma, bulma çabasına varmadan, Batıdan hazırlop! Aydına, köylüye, bilim adamına, bilim adamlarını uzaklaştıranlara veryansın ediyoruz. Belki bu öfke haklı bir öfke. Bir bozukluk olduğu belli. Öfkeyi bir yana atıp da şöyle bir düşünsek... Bir kısımları diyor ki, bu toplum toptan bozuk. Bu, gemisini kurtaran kaptandır düzeni, bu altta kalanın canı çıksın düzeni, bu temeli sömürme olan düzen... Bütün kötülüklerin temeli bu düzendir, diyorlar. Suçu tüm düzene yüklüyorlar. Bana da öyle geliyor ki, öfkeyi bıraksak da, düşünüp taşınsak da, gerçekten kötü olan bu düzenden yakayı kurtarsak... Ne dersiniz, geç kalmadan bu işe hemen başlasak mı? Ucuz öfkelerden, ucuz yüklenmelerden, gününü gün etme yoksulluğundan, ucuz ünlerden vazgeçsek de... Bence vakit kalmadı... Hiç mi hiç kalmadı. Yirminci yüzyıla gülünç olmayalım. Ucuz kazanç, ucuz bilim, ucuz sanat, ucuz ün... Her şey ucuza...
Toprak Hakkı
Biliyorum orman kalmayacak beş altı yıl sonra, biz buradan göçeceğiz. Bütün köylü de biliyor. İnsan çaresiz olunca bilse de bilmese de... Bir dal koptukça benim yüreğimden kan gider. Boşver bunlara da benim işime bak. Zoruma bak. Birinci yıl ağaçları boğarım, ikinci yıl ateşe veririm. Üçüncü yıl yanmış ağaçları keserim. Ağaçları köklerim... Ağaçların yerini bir güzelce tarla yaparım. Bu tarlada çoluk çocuğum, atım itim, her bir şeyimle çalışırım. Sonra ekerim. Etti mi sana dört yıl. Dört yılda canımı dişime taktığım tarla bire yirmi verir. Tarlanın yeri çok akabaysa(iniş aşağı) iki yıl daha verir. Üçüncü yıl seller alır, alır gider toprağı... Kaya kalır yerinde.
Reklam
Umutsuzluğa Düşmenin Gereği Yok
Mustafa Kemal ortaya çıktığı zaman, durum umutsuzun umutsuzuydu, yenildi mi? İnsan umutlu olsun diye bundan sağlam bundan güzel örnek mi olur? Gericiler ne kadar birleşirse birleşsinler, karşısındaki ilericiler daha güçlenecektir Bugünkü bu gelip geçici duruma bakıp umutsuzluğa düşmenin gereği yok..
Umutsuzluğa Düşmenin Gereği Yok
Teknik ileriliğe karşı koymalarının sebebi neydi? Din elden gidiyor, diye tutturmuşlardı. Onların çabası ne dindi, ne bir şeydi. Onların çabası, teknik girince düzenin sarsılması, bu yüzden de ekonomik durumlarının sarsılmasıydı. Düzenlerinin yıkılıp yerine yeni bir düzenin kurulması, millet çoğunluğunun yeni düzenden daha çok yararlanması... Korkuları buydu. Dünyaları, düzenleri yıkılmasın diye ellerinden ne gelirse yapı yorlardı.
Biz diyoruz ki, bu halk soyulmasın... Halkı soyanları artık aradan çıkaralım. Yirminci yüzyıl milletlerin soyulmaktan kurtuldukları, kendi benliklerini buldukları yüzyıldır. Bizim toprağımızın kendine has bir kültürü var, amanın buna hiç önem verilmiyor, önem verilsin, diyoruz. Başka çaremiz yok, diyoruz. Amanın millet, toprağımız yok oluyor, ağalar, beyler, gericiler, toptan, toprağımızı, ormanlarımızı yok etmek için yarışa çıkmışlar. Ne duruyoruz diyoruz. Onlar karşımıza geçmişler bre vatan hainleri,bre zındıklar..bre!bre!..Azıcık vicdanı olan elini vicdanına koyup söylesin,kim vatan haini,kim değil!.
Deri yüzücüler, gittikçe azıtıyorlar. Bekleyin, bekleyin ki, daha neler gelecek başımıza. Onlar bizi söyletmeyecekler. Kendileri konuşacaklar. Yalanlarıyla halkı daha, daha uyutacaklar. Onlar, milliyetçi olacaklar, evet onlar, onlar ki, birkaç sömürücünün kesesine satmışlardır vicdanlarını. Onlar vatansever geçinecekler, ne kadar gerilik varsa, sırtlarını ona dayayıp... Halkımızın böyle kalması, ezilmesi için ellerinden geleni de gelmeyeni de yapacaklar. Sabahtan akşama kadar millet, vatan, halk diye bağıracaklar. Halkı sevdiklerini söyleyecekler. Tarihimiz boyunca halkımız için bir tek güzel şey, Köy Enstitüleri açılacak, onu kapattıracaklar. Kapatanları da kutsal birer yaratık gibi halka yutturmaya çalışacaklar.
Düşünmek, kişiliği olmak demektir. Düşünmek, en küçük anlamda var olmak demektir. Ve insanlar düşünmeyi öğrendikleri zaman, dünyayı tarttıkları, ölçtükleri biçtikleri zaman, birtakım çıkarcıların, insanları yüzyıllardan bu yana köle olarak kullananların, ya bu çeşit, ya da şu çeşit, çanlarına ok tıkandı, demektir.
291 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.