Şems, şöyle devam eder:
"Ben kendi diyarımdan, gerçek bir mürşid bulmak amacıyla çıktım, ama ne gezer. Nereye gittim ve kime rastladımsa, hepsi bomboş.. Vardır elbet, âlem bu kadar boş değildir ya diye düşündüm, ama bulamadım. Bir yerde bir şey söylüyorlardı: Bir şeyh varmış, insana haberi olmadan hırka giydirirmiş, devlet ve saltanat ihsan edermiş. Vefat etmiş ama ben görmedim. İşte hep bu boş sözler...Kâmilce bir şeyh hakkında, sırası gelmişken bir ölçü vermek isterim...İnsana, aleyhinde bir söz nakletseler, kat'iyyen incinmemeli, ona gücenmemeli. Böylesine bile rastlayamadım. Kaldı ki bu kadar küçük bir kemâl ile hakiki kemâl arasında daha nice mesafeler var. Hasılı ben şeyhliğe lâyık kimseyi bulamamıştım."
Kur'an-ı Kerim'de çeşitli biçimlerde ele alınan bu temel kavram insanımızın zihninde bir anlam kaymasına uğratılmıştır. Sabır, peygamberlerin ve onların takipçilerinin temel vasıflarından biridir. Hz. Peygamber (s.a.s), arkadaşlarını daimi bir sabır eğitiminden geçirmiş ve onlara; yoldaki eziyetlere aldırmadan hep ileriye bakmayı öğretmiştir. Hz. Peygamber'in öğretmiş olduğu bu direnç fıkhı daha sonra, güç olmuş, hicret olmuş, cihad olmuş ve devlet olmuştur. Çünkü, sabrı olmayan ümmetler devlete giden yolda hedefe varamazlar.
" Ya Rab bana öyle bir kuvvet ver ki yıllarca hayalimde yaşattığım tasarılarımı senin rızanla tatbik safhasına koyabileyim, ancak senden yardım diliyorum, sana yalvarıyorum."