Bu metin Azerice dilinden otomatik olarak çevirilmiştir. Orjinali Göster
"..... Artık hiçbir şey düşünmüyordu, gün batımında doğan güneşe doğru yürüyordu... Sanki biri onu yürüyüşe çıkarıyormuş gibiydi; işte Ağdar, işte Kelbecer, işte Laçin, işte Göyçe, işte Borçal, işte Darben, işte Erivan, işte Zengezur, işte Tebriz, işte Fuzuli, işte Zengili, işte Gubadlı, işte Cebray, burası Hocavan, burası Ağdam, burası Hocalı, burası Hankendi, burası Şuşadi-Galadi, Gala-burası Karabağ- burası dünyanın merkezi, burası insanlığın beşiği, burası vatan Adem, burası Azerbaycan, bu topraklar Yüce Allah'ın Türk oğluna armağanıydı, bu toprak Adem'in doğduğu topraktı, bu topraklara şehitlik herkese nasip olmaz... Kuş gibiydi, o. sınır tanımıyordu. Sanki biraz önce kaldırımda çaresiz kalan adam o değildi. Gün batımında yükselen Güneş'e bakıyordu. Birdenbire "Nereye gidiyorum, bunu Anavatan evlatlarına nasıl aktarabilirim?" diye düşünmeyi bıraktı.
Şimdi Gunbatan'da bir yıldız parlıyor, parlıyor, parlıyor sanki diyor ki, gel, gel, gel bu tarafa, buralar seni bekliyor..."