En derin korkumuz,
yetersiz olmamız değildir.
En büyük korkumuz,
sonsuz güce sahip olmamızdır.
Kendi karanlığımızdayken kendi işığımızdan şüpheye düşeriz.
Kendimize sorarız: "Ben kimim ki ışıl ışıl, coşkulu, sevilen ve harika biri olayım?"
Siz Tanrı'nın bir çocuğusunuz.
Eğer kendinizi kısıtlarsanız, bu dünyanın işine yaramaz. Eğer etrafınızdakiler güvensiz hissetmesin diye kendinizi küçültürseniz bunun aydınlanmayla hiçbir ilgisi olmaz.
İçimizdeki Tanrı'nın
ihtişamını gerçekleştirmek için doğduk.
O, sadece içimizden bazılarında değil, her insanın içinde yer alıyor.
Yüreği sevinç kaynağı olan kişiler, her zaman, ne kadar kötü durumlarda kalırlarsa kalsınlar, hiçbir şey olmamış gibi sıcacık konuşurlar, hem de bir sevgi seline kapılıp ağız dolusu gülerler.
Ama sadece kendisini taşımak zor gelir insana! Çünkü çok fazla yabancı şey yüklenir omuzlarına. Develer gibi diz çöker ve yükünü güzelce yükletir sırtına.
Hangi köprüden geçer şimdiki zaman gelecek zamana? Nasıl bir zorunlulukla zorlar yüce olan kendini aşağıda olana? Peki en yüce olanı daha da – yükseğe iten nedir? -
Hayatımızın akışında önemli bir rol üstlenecek, yönümüzü değiştirecek seçimleri etkileyecek ya da belirleyecek insanlarla yollarımızın tesadüf eseri kesiştiğini düşünmek ne garip. Belki de tesadüf değildir.