Alıştım mihnete, türlü cefaya
Zakkum bana yeter, gül senin olsun
Kimseye kalmadı şu yalan dünya
Çölünü bana ver, göl senin olsun
Sanma ki her seven çeker nazını
Baharı sorarlar, versen yazını
Gün olur döversin sen de dizini
Benden sakındığın bal senin olsun
Dinmeden bu seven kalbin özlemi
Geçti ömrümüzün en güzel demi
Fırtına başladı, batıyor gemi
Sen kendini kurtar, sal senin olsun
Bir oda mıydı paylaştığımız dünya mıydı neydi
Serin çeşmeler gibi ellerin miydi akan yüzüme
Ne zaman gecelerde kalsam, böyle yapayalnız
Yıldızların dökülüyor gökyüzüme
Seni nasıl severim bilirsin
Nasıl yanarım özlemler içinde
Bastığın yerler cennet olur
Bilirim en serin rüzgarlarla gelirsin
Yine de yanar tutuşurum ben
Cehennemler içinde.
"Onu ne kadar da özenle tanımıyoruz. Oysa sevginin, tanımadan yeşermesi mümkün müdür? Vakti zamanında bir felsefe kitabında; aşk hissinin tanımaktan önce geldiğini, tanıdıkça sevgiye dönüştüğünü okumuştum. Bu durumda biz Mustafa Kemal'e âşığız. Hem de çok âşığız. Ama onu yeterince tanıyamadığımız ve anlayamadığımız için gerçek anlamda