Ama onlar galiba, masumiyetin kendi saflığı içinde güçlü olduğunu, bazı kişilerin utanmazlığı, küstahlığı ve çileden çıkaran laubaliliğinin kendilerine er ya da geç genel bir nefret damgası kazandıracağını ve bu kişilerin kesinlikle kendi uygunsuzlukları ve kalplerindeki ahlaksızlık yüzünden mahvolacağını bilmiyorlar.
Fakat neyi anlatabilirdim, kime anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Fakat doğa bizi yasalarındaki ahenge, uyuma öyle alıştırmıştır ki, onun görmeye alışık olduğumuz uyumundaki en ufak bir kayma bizi tiksindirir, korkutur.
İyi etki diye bir şey yoktur, Bay Gray. Bütün etkiler ahlak dışıdır... bilimsel açıdan ahlak dışı.
Neden?
Çünkü bir insanı etkilemek demek, o insana kendi ruhunu vermek demektir. Etkilenen kişi kendi doğal düşünceleriyle düşünemez ya da kendi doğal tutkularının ateşiyle yanamaz. Erdemleri kendisine gerçekmiş gibi gelmez. Günahları -günah diye bir şey varsa- ödünç günahlardır. Bir başkasının müziğinin yankısı haline, kendisi için yazılmamış bir rolü oynayan aktör haline gelir. Hayatın amacı kendini geliştirmektir. İnsanın kendi doğasını eksiksiz biçimde geliştirmesi... hepimiz işte bunun için buradayız. Bugünlerde insanlar kendi kendilerinden korkuyorlar. Görevlerin en büyüğünü unuttular, bir insanın kendine karşı görevini. Elbette yardım etmeyi seviyorlar. Yoksulları doyurup dilencileri giydiriyorlar. Ama kendi ruhları aç ve açıkta. Bizim soyumuzda cesaret diye bir şey kalmadı. Belki de hiçbir zaman olmamıştı. Ahlakın temelinde toplum korkusu, dinin temelinde Tanrı korkusu yatıyor ve bizi bu iki korku yönlendiriyor.