Oysaki, şu vahşi hayat şartları içerisinde, haram lokmaya, haram eylemlere, haram ortamlara direnme gücünü, sıcak ve şefkat dolu, baştan aşağı aidiyet hissiyle kuşatan bir yuvadan başka kaç şey kazandırabilir?
Tıpkı radyoaktivite şüphesinin bile hamile bir kadın için uzak durmayı gerektirmesi gibi haram gıda ve ortamlara karşı da hassas sensörler uygulanması son derece önemlidir.
Bir gün düşünelim; Firavunların, Karunların, Hamanların... ne kadar zalim varsa yedi silsilesinin diz çöktürülerek, kahr u perişan edilecekleri, pişmanlığın dibini bulacakları bir gün... Onlara "Keşke toprak olsaydım!" dedirtecek kadar şiddetli bir gün...
Haram yiyen de sarhoş olsaydı, gıybet eden de sarhoş olsaydı, iftira atan da sarhoş olsaydı, sû-i zan yapan da sarhoş olsaydı, zulmeden de sarhoş olsaydı, sen sokağa, çarşıya, pazara çıktığında kimseyi ayık göremezdin.
Her insan kendi çapında ve gücü oranında bir firavunlaşma gösterebilir. Mesela nefsini dizginleyemediği ve iradesini kontrol edemediği için eşine ve çocuklarına zulmedip evinin firavunu olabilir. Ana-babasına zulmedip ailesinin firavunu olabilir. İşçilerine zulmedip fabrikasının firavunu olabilir.
Müslüman gencin itikatta, ibadette, ahlakta, cihatta ve sosyal hayatta istikametini bozup yolundan saptıran, onu harama, günaha, başarısızlığa ve sapkınlığa götüren en önemli etkenlerden birisi nefistir.
İslam sarayının çatırtıları Arz'ı titretiyordu. Ve bu sarayın gölgesinde, ne yaptıklarının, ne halde olduklarının farkında olmayacak kadar gaflete gömülen bir sürü insan, hem "ben Müslümanım" diyor hem de çılgınca eğleniyorlardı. Halbuki yıkılmasına göz yumdukları İslam sarayı, onların başına devrilecekti.