Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji kendini veriş körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapmayacağımı biliyorum.
Aşkın başlangıcı hayranlıktır.
Sonrası ümit...
Sonra şüphe doğar.
Aşık hayranlıktan usanır.
Sahip olmak, emin olmak ister.
İlgisizlik görür, soğuklukla karşılaşır.
Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken ya da uyurken, seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim?
Mucizelere inanır mısınız? Benim onu sevmemin nasıl büyük bir mucize olduğunu bilmiyor. Belki de sıradan vasıfsız bir şey görüyor bunu. O da haklı. Neredeyse tanıyan herkes sevmiş onu. Farklı boyutlarda elbet Ama bir şekilde sevmiş. Zaten onu birazcık tanıyan birinin kayıtsız kalması sıradan biriymiş gibi davranması mümkün değil. Fakat ben ne yapabilirim? Anlatamıyorum. Anlatamanın sıkıntısı içimdeki telaşı katbekat arttırıyor. Seni en çok ben seviyorum desem en başka seviyorum ve en başta herkesten çok en en...
Onu gördüğüm andan itibaren yaşamım altüst oldu. Hem de ne altüst oluş. Bu öyle bir şey ki… Nasıl anlatsam!...
Bu, birbirine benzeyen günlerin içinden ansızın çıkıveren bir rüzgarın her şeyi değiştireceğine inanmak gibi; bu, yağmurun yumuşak yeşilini, çiçeklerin kırılganlığını, baharın kışkırtıcılığını yeniden hissetmek gibi… Yani anlatmak zor, ama yeniden gençleşmek, bir daha yaşayamam diye düşündüğün duyguların birden bire uyanıp seni ayağa kaldırması gibi…