Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
Kitap Türleri
Dergiler
Çevirmenler
İncelemeler
Alıntılar
İletiler
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.38.13
Gizem Ülker
Gizem Ülker
@Gigiben
Lisans
198 okur puanı
Nisan 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Anne bu kez üniversiteye başlar ve orada arkadaşlarıyla güzel bir ev kurar. Yeni bir evin heyecanını onunla yaşıyoruz. Aşk hayatında da büyük hareketlenmeler olan Anne üniversite hayatında yine çok büyük başarılara koşar. Büyüdükçe hayatın herkesi ayrı bir yere savuruşunun vurgulandığı bu kitapta ani bir ölüm de vurucu bir etki bıraktı.
Tatillerde yine öğretmenlik yapmaya devam eden Anne bu kitapta bir de yazarlık sevdasına tutulmuş, bu yolculukta başına gelenleri de okuyabiliyoruz.
Kitap yine çok akıcı bir dille yazılmış. Bu seride en sevdiğim yan hayatın tatlı ve acı yönleri iyi yansıtan gerçekçi kitaplardan oluşması. Serinin bu kitabını da çok severek okudum. Dinlendirici bir yanı olan bu seriyi yoğun okumadan çıkmış okuyuculara tavsiye ediyorum.
Reklamların yasak olduğu bir distopyada markaların kendini tanıtmak için tek yolu iletişim aracına yansıtılan ünlü simaların ürünlerini özendirmesi olmuş. Hatta işler öyle bir noktaya gelmişki kendi reklamını yaptırmak için kendisini kumanda eden bir beyin olmadan birer sebzeye dönüşen kusursuz varlıklar ürettirmeye başlamışlar. Baş karakterimiz P. Burke dış görünüşünü sevmediğinden hoş bir bedenin beyni olmayı kabul eder ve işin içine aşk girince olaylar kontrolden çıkar.
Kitabın konusu çok ilgi çekici olduğundan beni kendine bağladı. Dili nezakete gerek duymamış, okuyucuyla konuşur tarzda oluşturulmuş. Farklı bir tarz olduğundan başta bu dile alışmakta zorlandım ama sonradan akıp gitti.
Yıllarca James Tıptree, JR. gibi bir erkek isminin altında eserlerini yayınlatan Alice Bradley Sheldon'ın bir öyküsü olması da kitabın ilginç bir özelliği.@ithakiyayinlari 'ndan olan baskısında Ursula K. Le Guin önsözünde bu durumu o kadar güzel bir dille anlatılmış ki mutlaka okuyun derim.
Bir adada tüm hayvanlarla barış içinde yaşayan 40 hane kendilerine hükmetmek isteyen eski bir başkanın gelişiyle kendilerini bir anda tek bir adamın isteklerine göre yaşarken buluyorlar. Üstelik kendi vurdumduymazlıklarının sonucu olarak yaşadıkları bu durum hayvanlara da sıçrıyor.
Bir diktatör yönetiminin nasıl küçük küçük adımlarla ve iyi niyet maskesiyle başladığını, insanların bana dokunmayan yılan bin yaşasın inancıyla nasıl da kendi özgür iradelerini öldüren bir canavar yarattıklarını bu küçük ada prototipiyle anlatan eserde Livaneli kaleminden alışkın olduğumuz çarpıcı bir olayla taçlandırılan tatmin edici bir son da sizi bekliyor.Acemi bir yazar karakter ağzından anlatılan öyküde bu sayede yer yer yazarın nasıl olması gerektiği konusunda Livaneli fikirleri de yer alıyor.
@dogan_kitap 'tan okuduğum bu eser Yaşar Kemal kaleminden bir sunu ve Livaneli ile kitapla alakalı yapılmış bir söyleşi de barındırması benim için hoş ayrıntılardı. Şiddetle tavsiyemdir.
Okur Takip Önerileri
Frankenstein hepimizin en az bir kere duyduğu bir isimdir. Ben de bu sürekli duyduğumuz ismin altındaki öyküye merakımla başladım.
Kutuplara yolculuk eden gemicinin bir deri bir kemik halde bulduğu adamın hayat hikayesini dinlemeye başlıyoruz. İşte bu adam da Frankenstein. Topladığı vücut parçalarından oluşan bir bedene gizemli bir formülle can veren bu bilim adamı yarattığı çirkin ve sevilmemeye mahkum yaratığı yaratmakla haddini aştığını farketmekte çok geç kalıyor. Yaratıcısına duyduğu bana göre haklı öfkeyle intikam duygusu yeşeren yaratık Frankenstein'ın hayatında kapanmayacak yaralar açıyor.Yaratıcının yarattığı varlığa karşı sorumluluklarının irdelendiği akıcı kitapta hoşuma gitmeyen tek yan;bir kötü karakterin Türk olarak nitelendirilmesi ve cahilliği Türk olmakla bağdaştıran bir cümlenin varlığıydı.
Kitabı bence İthaki Yayınları 'ndan okumalısınız. Çünkü yazarın kısa da olsa ilgi çekici hayatı ve basım yıllarına göre önsözler barındırmasını eminim siz de seveceksiniz. Bilimkurgu seven okuyuculara tavsiyemdir.
Aziz Nesin ile tanıştığım kitap olan Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz yazara kitaplığımda yer açmama sebep oldu. Sanatçı olmak özgün olmayı gerektirir ve özgün sanatçılar hep daha yükseklerdedir gözümde. Nesin imlası ve üslubuyla tam da böyle bir yazar.
İçerikte nüfusta ölü gözüktüğünden bir türlü kendine kimlik çıkartamamış bundan dolayı da başı dertten kurtulamayan Yaşar'ın cezaevine gelişine kadar sevdasını, acısını, ekmek derdini okuyoruz. Kitapta zenginin fakire üstünlüğü, politikacıların iki yüzlülüğü ve bir türlü işlemeyen devlet dairelerinin güçlü eleştirisi de var ki bence kitabın en güzel yönü buydu.
Halk ağzı ve mizahi yönüyle yazın dili kendini size hemen bağlayabiliyor çünkü şöyle haydi bir şeyler anlat da dinleyelim dediğimiz tatlı dilli bir arkadaşımızın anılarını dinliyor havasında akıp gidiyor. Zaten baş karakterimiz Yaşar da tam böyle biri. Kitap boyunca cezaevi arkadaşları onun hayatını dinliyor. Şiddetle tavsiye ediyorum.
