Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Gizem Ülker
Gizem Ülker
@Gigiben
Lisans
198 okur puanı
Nisan 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Kitabımızın baş karakteri Ahmet Cemil hayalperest yanını kitaplarla besleyerek gerçeklerle arasına set çekecek büyüklüğe getirmiş bir gazete yazarı. Ancak gerçekler öyle müthiş darbelerle bu seti yıkmaya niyetli ki kitap boyu bir hayale onunla beraber tutunmaya meylediyorsunuz. Çocuk yaşında birden büyümek zorunda kalanların yarım kalmışlığı ,bir daha ne tam bir genç ne tam bir çocuk ne de tam bir yaşlı olamayacakları, aşkın bir yüzde yarattığı teselli ve yazar olmanın hissettirdikleri kitapta saklı.
Halit Ziya Uşaklıgil’i ilk kez okudum ve kalemine hayran oldum. Gündelik telaşları zihnin içinde beliren karmaşaları öyle ustalıkla betimliyor ki edebi yönden çok yüksek bir doyuma ulaşıyorsunuz. Kitao boyu o kadar gerçek karakterlerle berabersiniz ki bu sayede karakterlerin hislerinde inandırıcı bir yön bulmak çok daha kolay oluyor.Son olarak kitabın ismi hikayenin öyle güzel bir
Yerine bağımlı oluşmuş ki hayran olmamak elde değil. Türk Edebiyatı’na uzak kalıp dönmek isteyenlere tavsiyem olsun. Sevgilerimle.
Yayınlandığı dönemde intihar vakalarını artıran bir eseri incelemekteyim bugün. Kendim de karamsar olduğum bir dönemde bunu bilmeme rağmen elim gitti bu esere. Çünkü bazen karamsarlığı besleyip büyütmek, özümsemek cesaretine sahip olmak; köklerine ulaşınca da bu sayede köklerinden tutup sökmek gerekir diye düşünüyorum. Kitaptaki karakterimiz Werther de hep köklere uzanıyor kitap boyunca. Ancak söküp atıyor mu orası okumak isteyenlere spoiler olmasın. Bu köklere yolculuğunda hayata dair çıkarımları çok acıtan türden ancak acısı gerçekliğinden,bu yüzden sırtımı dönemedim kitaba. Umutsuz bir aşk, zihni meşgul ederek kurtuluşu arzulamak ve her seferinde yıkılışı gözlerini çevirdiği bir insanda bulmak. Werther öyle gerçek öyle içten ki yayınlandığı dönemde benzeri bir giyimi benimseyişleri ve intihara sürüklenişleri çok da abes bulmak mümkün değil.
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021121,6bin okunma
Dünyada yer edinen şeyin yüzsüzlüğe varan kurnazlık olduğunu içten içe bilse de kendine böyle olmayı yakıştıramayan bir adamın, hem olmak istediği yere ulaşmak hem de bu yolda kişiliğinden vazgeçmediğine inanmak için kişiliğinin bölünmesini anlatıyor. Kendine tıpatıp benzeyen bir yüzsüz kurnaz yaratıp tüm kötü davranışlarını ona yüklüyor. Bu esnada karakterin gelgitleri, sanrıları, zihin karışıklığının onda yarattığı yıkımı Dostoyevski ustalığı ile okuyoruz. Psikolojiye ilgisi olanları ekstra çekeceğine inandığım tek nefeslik bir kitap.
Okur Takip Önerileri
Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun? ismiyle beni hemen yakaladı." Bir şeyleri sorgulatan cümlelerle dolu günün sonunda basit telaşlardan uzak kendini aratacak soruları sorduran bir kitaptı.
Kitap sadece Farabi hakkında bilgi edinmenizi sağlamıyor , etkilendiği felsefecilerin de fikirlerine doğru bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Felsefe hakkında okuma yapmak insanı başta çok ürkütüyor. Çünkü mevcut düzenin tam tersi bir yaşamı benimseyen felsefeciler içten içe doğru olduğuna inandığımız bir yaşamın zor olsa da mümkün olduğunu bize gösteriyorlar. Kendini gerçekleştirmek, hep öğrenmek ve sonsuz hoşgörü. Tüketim çağındaki egoları doyasıya beslenen insanları böylesi bir yaşam sizce de ürkütmez mi?
Haruki Murakami'nin romanları dışında bir türde kitabını okumak benim için heyecan vericiydi. Murakami bu kitabını hatırat olarak adlandırsa da denemeye de çok benziyor.
İçeriğe gelirsek yazar kimliğinin dışında koşucu kimliğiyle tanınan Haruki'nin maratonlara hazırlanırken ve sonrasında hislerini, koşuyla yazarlığını bağdaştırdığı noktaları, hayata dair bazı çıkarımlarını ve anılarını yazmış. Kitapta yazarın nasıl roman yazmaya başladığını öncesinde ne işle uğraştığını, ilk kitabı sonrası hislerini de okuduğumuzdan ufak bir kısmı da olsa yazarın hayatından kesitleri öğrenmiş oluyoruz.
Kalemini çok sevdiğim bir yazar olduğundan hayatına, düşünme tarzına merak duyuyordum. Bu yüzden kitap beni yakaladı diyebilirim. Özellikle yazarlığa ve Haruki'ye ilgisi olanlara tavsiyemdir.
Bugün çok övgüsünü duyup büyük beklentiyle başladığım ve beklentilerimi fazlasıyla karşılamış Uğultulu Tepeler hakkında yazacağım.
Konu birbirine çocukluğundan itibaren zaafı bulunan iki insandan birinin toplumun belirlediği sınırların ardında kalmayı seçerek, güvenli ancak tutkunun eksik olduğu bir evlilik yapmasıyla şekilleniyor. Sonrasında nesiller boyu intikam ateşiyle yanan tarafın suçsuzlara yıkımı getirerek acısını azaltmaya çalışması ve sonunda düştüğü boşluk çok başarılı betimlemelerle anlatılmış.
İlk sayfasından itibaren insanı içine alan bir kurguya girdiğinizi anlıyorsunuz. Karakterlerin her biri özenle oluşturulmuş. Özellikle Heathcliff bir anda nefret edilen biriyken bir anda ona acırken kendinizi bulabildiğiniz biri. Bu kadar uç duygular yaşatan karakterler çok yüksek bir okuma zevki sunuyorlar.
Yazar bu ilk ve son kitabını yazdıktan bir yıl sonra vefaat etmiş. Böylesi bir kalemin başka eserler vermesini çok isterdim. Elinizden bırakamamanızı sağlayan bir okuma hazzı verdiğinden şiddetle tavsiye ediyorum.
Kulaktan kulağa yayılan NeuroFormat tekniği ve insanların mucizeler yarattığına dair iddiaları çok dikkatimi çekti. Bu tip rağbet gören alanlara her zaman ilgim vardır ve fikrim olsun isterim.Fikir edinme amacıyla kitaba başladım ve küçük bir önyargım olduğunu da reddedemem. Çünkü kendisi 1994 yılından beri psikoloji ve tıp alanında araştırmalar yapan biri olsa da doktorların çözemediği sorunları nasıl olup da çözecek dedim. Kendisi acil durumlarda tıbbın kurtarıcılığına inansa da kronikleşen durumlarda travma arayışına girilmesi gerektiğini savunuyor.
Kitabın ilk 80 sayfasında beynin işleyişi ve travmaların vücudumuzda hangi bölgeleri etkilediği, hangi hastalıklara yol açtığı anlatılıyor. Bu kısmı bitirdiğinizde evet bazı noktalar çok mantıklı ancak bu kadar basit mi öyleyse tüm acılar gereksiz ikilemine düşüyorsunuz. Sonraki sayfalarda bu teknikle iyileşmiş insanların inanılması zor hikayeleri imdadınıza yetişiyor. Kitabın sonsözünde Barış Bey'i dahi hala şaşırtan olaylar yaşandığını söylemesi bu tekniğin sırlarla dolu oluşunu gözler önüne seriyor.
Kitabı bitirdiğimde evet gerçekten insanların çaresiz hissettikleri noktada deneyebilecekleri bir teknik olarak adlandırdım ben NeuroFormat'ı. Tamamen bilimden bağımsız olmayışı da beni bu düşünceye iten bir özelliğiydi. Kitapta herkes kendinden bir şey bulup acaba ben bu hastalığı bu yüzden mi yaşıyorum sorusunu soracaktır eminim. Yazarın tamamen tekniğin nasıl uygulanacağını da anlattığı kitapları varmış. İnstagram hesabında canlı yayınlarında bu tekniği uyguladığını da belirteyim. Bu konuda merak duyana tavsiyem olsun.
Başucumda Müzik uygulamada alıntılarını görüp merakla okumaya başladığım bir kitaptı. Hayata dair çıkarımların ustaca yapıldığı ortada olan alıntıları çok sevsem de bazen akıştaki olaydan koptuğumuzu hissettim. Bu yüzden de okuma sürem beklediğimden çok daha uzun oldu. Kim bilir belki de aşk kitaplarına çok da bayılmadığımdan bağlanamamış olabiliriz. Kitaba asla kötü yazılmış bir kitap diyemem ama bana çok hitap etmedi.
İçerik bilgisine gelirsek başına buyruk bir genç kızın "Hayatıma ben yön veririm." fikri eşliğinde sevmediği bir adamla mantık evliliği yapmasıyla başlıyor. Sonrasında küçük bir çocukken aklına girmiş evli bir adama aşık oluyor. Menderes dönemi hükümetinde bakan olan bu adamla aşkına kapılıp giderken ağzından o dönemin zorlu anlarına da eşlik ediyoruz.
Aşk konulu, hele ki yasak aşkın çekiciliğinin ön planda olduğu, hayattan içimize dokunan alıntıların eşlik ettiği bir kitap okumak isteyenlere tavsiyemdir.
Akşamlar Artık Serin Haziran ayının ilk kitabıydı.Okuma zevki duyduğum ve bu yoğun final haftamda dahi elimin sürekli gittiği bir kitaptı. Kitabın ilk bölümünde bir kaosun tam ortasına düşüyorsunuz ve kafanızda soru işaretleriyle sonraki sayfalara geçiyorsunuz. Yazar kitaba bağlayan merak unsurunu ve akıcı dili başarıyla kullanmış.Hem erkeğin hem de kadının gözünden olayların anlatılması da ayrıca hoş olmuş.
İçerikte Selim adında genç bir adamın fiziksel görünüşün çekiciliğine sahip genç bir kadınla, ruhuna aşık olduğu yaşça büyük bir kadın arasında gerçek aşkı arayışı, bunca yıl azla yetinmeye razı olduğunu farkeden bir kadının yaşlı yüzüyle savaşı konu edilmiş.
Elinize aldığınızda merakla eriteceğiniz akıcı bir kitap isteyenlere tavsiyemdir.
Kite's Nest Çiftliği etinin lezzeti , süte alerjisi olanların bile içebildiği sütler üretmesiyle ünlenmiş. Çiftliğin sırrı merak edilince de çiftlikte yaşayan biri eline kalemi almış ve yazmaya başlamış.
Tatlı bir çiftlik hayatına bizi götüren anılarını anlatan yazar ineklerin de birey olarak algılanıp özel alan tanındığında ne kadar zeki canlılar olabileceklerini anlatıyor. Ağırlıklı olarak ineklerden bahsetse de tavuklar, koyunlar ve domuzlar gibi sürü mantığıyla yetiştirilen hayvanların da bireyselleştiğinde ne kadar özel canlılar olabildiklerinden bahsediyor. Örnek bir çiftlik hayatı resmeden kitap tüm hayvanseverlerin hoşuna gidecek bir okuma sunuyor. Çiftlik hayvanlarına bakış açımı değiştiren bu tatlı kitabı hayvanlara ilgisi olan tüm okuyuculara tavsiye ediyorum.
Fantastik okumaya alışma çabasında olduğum bir dönemde Tanrı Pan, bundalooplar ve ölüm sonrası yaşama dair çılgın fikirlerle dolu dizgin girdi hayatıma Parfümün Dansı. Kalıpların dışında ve matrak bir kalemin eseri olduğunu da daha ilk sayfalardan anlıyorsunuz.
Kitapta ölümden kaçarak varolmanın sınırlarını zorlamak isteyen bir kralın çıktığı yolculukta güzel kokulara ilgisi olan bir kadınla tanışması ve onların zevk dolu bir yaşamla ölüme karşı dururken yaşadıkları anlatılıyor. Bu ikilinin elde ettikleri parfüm formülünü, günümüzde yaşayan ustalıkla oluşturulmuş karakterlerin çözme çabası ve yollarının kesişme macerası da kitabın sonuna hızla gelmenizi sağlıyor.
Yaşlanma ve sonucunda gelen ölümün getirdiği belirsizlik üzerine fikirler, kokunun insan zihnindeki izi ve saf tutkunun gücü başarılı bir şekilde doğaüstü ögelerle harmanlanarak okuma zevki yüksek bir kitap ortaya çıkmış. Fantastik severlere tavsiyemdir.
Dostoyevski'yi özlediğim günlerde elime alıp okumaya başladım Beyaz Geceler'i. Kitap gerçek dünyanın can sıkıcı halinden bunalıp hayallerinde yaşamaya meyilli bir adamın "Neyin hayalini kuracağım ki, sizin yanınızda böyle mutlu olmuşken artık!" dediği bir kadınla karşılaşmasıyla başlıyor. Kadını ağlarken görüyor ve bir olay aracılığıyla dost oluyorlar. Dört gece bir bankta buluşan iki dost bir yabancıya karşı incitilmemek için kuşanılan zırhın giydirilmediği kelimelerle hayatlarını, hislerini anlatıyorlar.Anlatıcımız kadına aşık olurken onun başkasına aşkını dinliyor.
Bir hayalperestin yaşamdan kopuşu, genç kalplerde aşkın yeşerişi güçlü betimlemelerle anlatılmış. Dostoyevski ruhu dinlendiren ve her kapak kapatışımda bir kez daha okuma isteği uyandıran bir kalem. Bu kısacık öyküsü de kalemine özlemimi gidermemi sağladı. Siz de Dostoyevski'yi özlediğiniz bir zaman elinize alıp tek nefeste bitirmelik bir kitabını ararsanız Beyaz Geceler tavsiyemdir.
Rob Fallon bir kadının kaçırılmasına tanık olur ve kendini hemen bir karakola atar. Ancak geri döndüğünde tanık Rob'un aksine hiçbir olay yaşanmadığını söyler. Olay yeriyse tek bir kanıt kalmayacak şekilde temizlenmiştir. Çok daha büyük bir suç baronunun ulusu etkileyecek planının bir parçasına tanık olduğundan habersiz olan Rob kendisine inanan tek polis Tina Boyd ile hiç aşina olmadığı bir dünyada sosyopat bir katille karşı karşıya kalır.
Kitabın olayları farklı karakterlerin ağzından anlatıyor olması anlatımı daha zengin hale getirmiş. Aksiyonun asla durulmaması ve sosyopat katilin acımasızlığının verdiği dehşetle kitabın hemen sonuna geliyorsunuz. Akıcı diliyle kitap okumakta zorlandığınız günlerde size tatmin edici bir okuma zevki sunabilir. Tavsiyemdir.
Talebe dağ kulübesinde yaşayan yedi çocuklu bir Mormon ailenin en küçük çocuğu Tara Westover'ın gerçek hayat hikayesini anlatıyor. Evin babası devletin bir sömürge aracı olmakla beraber iblisin tarafında olduğuna inanıyor. Bu yüzden çocuklarını devletin okullarına göndermeyi hatta kimlik çıkartmayı bile reddediyor. Başlarına bir şey geldiğinde dahi devlet hastanesine gitmeyi düşünmeyerek annenin şifalı bulduğu otlarda tedaviyi arıyorlar. Babanın bu takıntılı halinin aileye senelerce verdiği zarardan sonra evden ayrılıp eğitime yönelen Tara bu takıntının sebebini bir akıl hastalığına bağlıyor. Ailedeki bir diğer akıl hastası olan ancak ailede böyle adlandırılmayan ağabeyin de Tara'nın hayatında bıraktığı izler çok derin.
Ailesine bağlı bir insanın benliği ve ailesi arasında tercih yapmak zorunda kalışının sancısı yaşayan biri ağzından anlatıldığını belli eden güçlü betimlemelerle anlatılmış. Yazarın diline hayran kaldım. Kitapta bazen yok artık bu kadarı da gerçekten yaşanmış olamaz dediğim anlar vardı. Eğitimin insanın bakış açısındaki etkisi üzerine yapılacak çıkarımlarsa kitabın iskeletini oluşturuyor.İnsanın kaç yaşına gelirse gelsin ailesini hep sığınak olarak istemesi de kitaptan çıkarılacak bir başka sonuçtu. Şiddetle tavsiyemdir.
Vahşice öldürülen iki kadının cinayetinde ancak insanüstü bir güce yakıştırılan derin yaralar ve morluklar vardır. Gecenin bir vakti çığlıklarla uyanan halk katilden de bir iz bulamayınca bunun paranormal bir olay olduğuna inanmaya başlarlar. Polisse üstüne suç yıkılacak en göz önünde şüpheliyi sırf görevini yerine getirmek amacıyla tutuklar.
Yazarımızın arkadaşı içine sinmeyen bir şeyler olduğundan kendini bu cinayeti çözümlemeye adamış ve sonuç okuyucuyu tatmin eder tarzda yazılmış. Öyküye geçmeden önce beceriklilik ile çözümleyiciliğin farkı üzerine güzel bir yazı var ve kitapta anlatılan öyküde bu farkın güzel bir örneği olarak yazılmış.Kitabın çıkarımının baştan verildiği bu tarzı da ayrıca sevdim. Tek solukta zevkle eritilecek bir kurgu.
