Savrulurken raconun kirmizi pelerini o zarif öfkeye,
zaman ki sana hasta olmus, incelikli haytasin. Nüks ederken raksina mahallenin masallahi, eyvallahi, güzelles be oglum simdilik ölümüne kadar hayattasin.
Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
'Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna' bir çocuk demiş.
Yüreği çok önceden çürüyüp gitmişti. Hiçbir şey yoktu içinde. Yalnızca ufacık bir rüzgârın esmesiyle kıpırdayan ince bir toz tabakası vardı, o kadar.
Yaşam gücü yok olmuştu. Geride bıraktığı beden, onsuz ayakta kalmayı başaramamıştı.
Eger müzik duyguysa ve duygu da düşünceden kaynaklanıyorsa, o zaman bu olsa olsa bir kaos çığlığıydı ; mantıksızlığın, çaresizliğin, insanın pes etmesinin sesiydi.