Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

DILBIRÎNIM...

46.Beyit ولفظ الكفر من غير اعتقاد بطوع ردّ دين باغتفال Kendi isteği (tav ve ihtiyarı) ile dile getirdiği manaya inanmaksızın küfür lafzını söylemek, "gaflet ve cehalet" ile dini red etmektir. İzah: Bir kimse bilgisizliği sebebi ile küfür olduğunu bilmeyerek, kendi ihtiyarı ile küfür kelimesi söylerse, İslam dairesinden çıkarak küfre dahil olur. “Şayet kendilerine niçin alay ettiklerini sorsan, ‘Biz sadece lafa dalmıştık ve aramızda eğleniyorduk”, derler. İtizarda bulunmayınız, muhakkak ki, siz imânınızdan sonra kâfir oldunuz. Eğer sizden bir zümreyi (tevbe edeceklerinden dolayı) affedersek, bir gürûhu onlar mücrim kimseler oldukları için azaba uğratacağızdır.” (Tevbe/65-66)
Reklam
Bakın dikkatle bakın
45.Beyit وَ مَنْ يَنْوِ اِرْتِدَاداً بَعْدَ دَهْرٍ * يَصِر عَنْ دِينِ حَقٍّ ذِا انْسِلاَل Bir kimse, bir zamanda mürtedliğe (dinden çıkmaya) niyet ederse, O kimse (o anda) hak olan dinden sıyrılıp çıkmış olur. İzah: Mesela bir kimse, "bir sene sonra kafir olacağım" diye niyet etse o kişi hemen o anda kafir olur. Zira küfür kastının da küfür olduğu icma ile sabittir. Dehr: Umumi zaman manasınadır. İster bir sene veya bir gün olsun müsavidir.
44.Beyit ولا يُقضى بكفرٍ و ارتداد بعهر او بقتل و اختزال Bir kimse; gayrimeşru kötü fiil, zina, nefsi katil (adam öldürmek) ile küfür ve mürted hüküm olunmaz. İzah: Mahzuratı şer-ıyyeden (büyük günahlardan) olan zina, katil, sihir,faiz, hırsızlık, yalan yere şahitlik, namuslu kadına iftira, gasbı mal, yetim malı yemek,..vs gibi fiillerin işlenmesi ile küfr ve irtidad ile hüküm olunmaz. Bunları işleyen kişi kafir olmaz ve dinden çıkmaz. "Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Fakat bunun dışında kalan günahları dilediği kimse için bağışlar."(en-Nisa, 4/48)

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
43.Beyit وما افعال خير في حساب من الايمان مفروض الوصال Yerine getirilmesi farz olan (visali mefruza) âmeli saliha, imandan mahsup (imanın hesabından) sayılmadı. İzah: Ameli hasene namaz oruç, zekat ...gibi ibadetler, imanın içine dahil değildir. İmanın aslı ise tasdiki kalbtir. Hakiki iman budur. İman kalp ile tasdik edip, dil ile bu tasdik edilenleri söylemektir. İmanın Alameti ise, İslamiyetin hükümlerini yerine getirmektir. إِنَّ الَّذِينَ ءَامَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ "İnanan ve güzel amel işleyenler de insanların en hayırlılarıdır".(Beyyine/7) Kavli Kerim'inde iman ve ibadet “arasında” bir fark olduğu buyrulmuştur. İman ve amelin ikisi aynı şey değildir. İbadet etmeyen bir kişi iman esaslarına inanmışsa, tekfir edilemez.
42.Beyit و ما ايمان شخص حال يأس بمقبول لفقد الامتثال Sekeratı mevt zamanında, şeriatin emirlerine tam imtisal olmadığı için bu şahsın imanı kabul olmadı. İzah: "İmanı be’s" imanı, "ye’s imanı da denilir. Bir kimse, sekeratı mevt (ölüm anında) halinde iman etmiş olsa, Firavun imanı gibi son anda gayb alemi açıldıktan sonra iman etmiş olsa, (şeriatin emirlerini yerine getirmediği için) o kişinin imanı, makbul değildir. Nazım hazretleri; bu beyiti, zikrolunan ayeti celileden iktibas etmiştir. فَلَمْ يَكُ يَنفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَ "Fakat azabımızı gördükleri zaman, imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir."(Mümin/85) "İsrâiloğullarını denizden geçirdi; Firavun ve askerleri de zulmetmek ve saldırmak için onların arkalarına düştü. Nihayet boğulma kendisini yakalayınca (Firavun:) 'Gerçekten İsrâiloğullarının inandığından başka ilâh olmadığına iman ettim, ben de müslümanlardanım!' dedi. Şimdi mi? Oysa daha önce isyan etmiş; bozgunculardanolmuştun (denildi)." (Yûnus, 90-91).
Reklam
41.Beyit وما عذر لذى عقل بجهل بخلاق الاسافل و الاعال En yüce ve en sefil şeyleri (Eâliyi-Esâfili veya yer gök alemlerini) yaratanı bilmemesi, akıl sahipleri için özür değildir. İzah: Akıl baliğ olan bir kimse, bilgisizliği (cehli) sebebi ile marifeti ilahiden mahrum olsa huzuru Rabbül aleminde, özrü kabul olmaz. Özür kelimesinin, üç manası vardır; 1) "ben işlemedim" der. 2) "şu sebeble işledim" der. 3)"işlemedim fakat bundan sonra işlerim" der. Bu beyitte murat olunan mana, üçüncüsüdür. "Ben cahil idim bilmiyordum" demek, kişiyi mes’uliyetten kurtarmaz. Zira arz ve semanın ve sair mahlukun yaratılmasında, kudreti ilahi açıkca görülür. Buna aklen inanmak lazım gelir.
40.Beyit و ايمان المقلد ذو اعتبار بانواع الدلائل كالنّصال Keskin kılıç gibi (okun ucundaki demir parçası gibi etkili) kat-i deliller ile mukallidin imanı; muteberdir, bu iman geçerlidir. İzah: Mukallit: قَوْلُ قوْلِ المُجْتَهدِ بِلاَ دليل Başkasının sözünü delilsiz kabul eden kişidir. Mukallit olan mü’minlerin imanı, muteberdir. Mesela: Bir kişi, "Annem ve babam iman etti, ben de onlar gibi bu dine inandım bu dinden başka hak din yok" derse bu iman mu’teberdir. Kabüldür. Üç Türlü iman mertebesi vardır. 1-İmanı taklit: Anne babadan görerek imandır. 2-İmanı İstidlali: Kişi; Farz, vacib, sünnet, haram gibi dinin emirlerini yasaklarının ne olduğunu bilir ve bu bilgisine göre amel eder ve bunları çevresine öğretir. 3-İmanı hakiki: Enbiyanın imanı gibi, iman sahibi olmaktır. Asla kalbine şek ve şüphe gelmeyen imandır.
39.Beyit وَ لَمْ يَلْعَنْ يَزِيدًا بَعْدَ مَوْتٍ سِوَى الْمِكْثَارِ فِى الْاِغْرَاءِ غَالِ Seleften hiç bir kimse, ölümünden sonra Yezid'e lanet eylemedi. Ancak haddi aşmakta (tecavüz etmekte) mübalağa edenler müstesna (aşırı gidenler lanet ettiler). İzah: Selefden hiç kimse Yezid bin Muaviye hakkında la’net eylemedi ancak haddi aşan Rafizi ve Harici gibi bazışahıslar la’net eylemiştir. Hadisi Şerif:اُذْ كُرُوا مَوْتَاكُمْ بالخَيْرِ "Ölülerinizi hayırla, iyi ve güzel halleri ile yâdediniz" buyurulmuştur. Bu mevzularda, susmak en doğrusudur.
38.Beyit وَلِلصِّدِّيقةِ الُّرجْحَانُ فَاعْلَمْ عَلَى الَّزَهْرَاء فِى بَعْضِ الْخِلَالِ Sen bil ki Hz. Aişe-i Sıddıka, (RadiyAllahüanha) için bazı hallerde, Hz Fatıma-tüz Zehra (RadiyAllahüanha) üzerine rüchan (fazilet) vardır. İzah: Hz Aişe-i sıddıka (r.a), Sıddıkı Azam (r.a) Hz.Ebu Bekr'in kerimleri ve Efendimiz (s.a.v.) in zevce-i mütahherreleridir. Bu beyit, Hz. Aişe'ye iftira atan Şia zümresine bir reddiye niteliğindedir. Fatıma-tüz Zehra (r.a) validemiz, Fahri Kainat Efendimiz (s.a.v )in kerimleri olup, Ali (r.a) hazretlerinin zevce-i tahireleridir. Bu rüchan bahsini de bir çok ahval var ise de musannıf hazretleri, ahirette Hz. Aişe (r.a) validemizin, Rasulullah (s.a.v.) efendimiz ile derace-i ulyada, Hazreti Fatma (r.a) validemizin de Hz. Ali (r.a) ile birlikte bulunacakları cihete işaret eder. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Aişe (r.a) ve Hz. Fatıma (r.a) validemizin de üstünlükleri hakkında bir çok Hadisi Şerif irad etmiştir. Ayet-i Celilede Hz. Allah (c.c), Hz. Aişe (r.a) validemiz hakkında şu şekilde hitap etmiştir. "(Peygamber'in eşi hakkında) o yalanı uyduranlar içinizden bir güruhtur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın, o sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden her birine kazandığı günah karşılığı ceza vardır; içlerinden elebaşılık yapana ise büyük azap vardır. Onu işittiğiniz zaman, erkek kadın müminlerin, kendiliklerinden hüsnü zanda bulunup da: 'Bu apaçık bir iftiradır' demeleri gerekmez miydi?" (Nur/11,12)
37.beyt izahı
İzah: Hz. Ali (r.a), Resulullah'ın amcasının oğlu, damadı, dördüncü halifedir. Babası Ebû Talib, annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Künyesi Ebu'ı Hasan ve Ebû Tûrab (toprağın babası), lâkabı Haydar; ünvanı Emîru'l-Mü'minin'dir. Ayrıca 'Allah'ın Arslanı' ünvanıyla da anılır. Hz. Ali (r.a), küçük yaşından beri Resulullah'ın yanında büyüdü. On yaşında İslâm'ı kabul ettiği bilinmektedir. Hz. Hatice'den sonra müslümanlığı ilk kabul eden O'dur. Peygamber efendimiz (s.a.v) ile Hz. Hatice'yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali'ye, Peygamberimiz; şirkin kötülüğünü ve tevhidin manasını anlattığında, Hz. Ali (r.a), hemen müslüman olmuştur. Mekke döneminde her zaman Resulullah'ın yanındaydı. Kâbe'deki putları kırmasını şöyle anlatır: "Bir gün Resul-u Ekrem ile Kâbe'ye gittik. Resul-u Ekrem omzuma çıkmak istedi. Kalkmak istediği zaman, kalkamayacağımı anladı, omzumdan indi, beni omuzuna çıkardı ve ayağa kalktı. O esnada istesem ufukları tutacak sanıyordum. Kâbe'nin üzerinde bir put vardı, onu sağdan soldan ittim. Put düştü, parça parça oldu. Resulullah'ın (s.a.v) omuzlarından indim. İkimiz geri döndük." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384).
Reklam
37.Beyit: وللكرار فضل بعد هذا علي الاغيار طرا لاتبا Savaş meydanlarında, -aslanlar gibi- çarpışan Hz. Ali, (kerremellahü veche) için (Hz.Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman'dan sonra geriye kalan) diğer bütün sahabiler üzerine şeksiz ve şüphesiz üstünlük vardır. Sen artık bundan başka iddiaları önemseme.
Vay ben kurban olayım
36.Beyit. وذوالنورين حقا كان خيرا من الكرار في صف القتال İki nur sahibi olan Hz. Osman (r.a), savaşlarda cesaretli, harp saflarına atılmakta korkusuz olan Hz. Ali (r.a)'den daha hayırlı olmuştur. İzah: Halifelerin üçüncüsü Hz. Osman (r.a) Ümeyyeoğulları ailesine mensup olup, nesebibeşinci ceddi olan Abdi Menaf'ta Resulullah (s.a.v)
35.Beyit. وللفارق رجحان وفضل على عثمان ذى النورين عال Ömer-ul Faruk (r.a) icin, yüce (ali) ve zinnureyn (iki nur sahibi) Hz. Osman (r.a)'a kıyasla rüchan ve fazilet vardır. İzah: Hz. Ömer (r.a), Künyesi Ebu Hafs ve Lakabı: Faruk'tur. İslamiyette iman ile küfür arasını hüküm ve husumette hak ile batıl arasını tefrik ettiği için bu lakap ile adlandırılmıştır. Babasının ismi: Hattap bin Nüfeyl Annesinin adı: Hatebe binti Hişam'dır. Müğira ibn Şubenin kölesi olan Ebu Lü'lü (firus) tarafından şehit edildi. Hz. Ömer, Şia'nın iddia ettiği gibi hilafette haksızlık etmemiş ve Hz. Osman'dan daha faziletli ve ehil bir zat idi. Hz. Osman, peygamberimizin kızı Rukiye ile evlenmiş, sonra hanımı vefat edince peygamberimizin diğer kızı, Ümmü Gülsüm ile evlenmiştir. Bu nedenle peygamberimizin kızlarıyla sırasıyla evlendiği için, peygamberimiz tarafından zinnureyn olarak isimlendirilmiştir.
34.Beyit وَلِلصِِّدّيقِ رُجْحَانٌ جَلِيٌّ * عَلىَ اْلاَصْحَابِ مِنْ غَيْرِ احْتِمَالِ Hz. Ebu Bekir (r.a) için sair ashab üzerine açık olan, (hilafette) tercih edilmesinde, şek ve şüphe olmayan bir üstünlüğe sahiptir. İzah. Hazreti Ebu Bekr'in (r.a) asıl adı Abdullah'tır. Künyesi Ebû Bekir’dir. Cahiliye dönemindeki Abdu’l-Kâbe olan ismi, iman ettikten sonra Peygamberimiz tarafından “Abdullah” olarak değiştirilmiştir. Efendimizin (s.a.v) ilk değiştirdiği isim, O'nun ismidir. Babası Ebû Kuhâfe Annesi Ümmü’l-Hayr Selma binti Sahr'dır. Allah Rasülü (s.a.v), Hz. Ebu Bekr'in (r.a.) fazileti hakkında "İnsanlardan dost tutmuş olsaydım, muhakkak ki Ebu Bekir'i dost tutardım." (Tirmizi 14) buyurmuştur. Ayet-i Celile'de Sevr mağarasındaki olay anlatılırken şu şekilde bir hitap vardır. "Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, Allah ona yardım eder. Hani o kâfirler, onu Mekke'den çıkardıkları vakit sadece iki kişiden biri iken, ikisi de mağarada bulundukları sırada arkadaşına «Üzülme, çünkü Allah bizimledir.» diyordu. Allah onun kalbine sükûnet ve kuvvet indirmişti ve onu görmediğiniz bir orduyla desteklemişti. Kâfirlerin sözünü alçaltmıştı. Yüce olan Allah'ın kelimesidir. Ve Allah güçlüdür, hikmet sahibidir." (Tevbe/40)
795 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.