Kitapları okumaya başlamadan evvel dikkat ettiğim ilk husus, kitabın giriş cümlesi oluyor. Bu kitabın ilk cümlesi; "Geçen yıl yirmi iki Mart akşamı başıma çok garip bir olay geldi." şeklinde merak uyandırıcı ve kitabın özetini ifade eder nitelikte bir girişti. Karakterleri çok sevemediğimi söylemeliyim. Bir tek Nelli içimi ısıttı. Nataşa ve Katya'nın bir diyaloğu dikkatimi çekti.
"Nataşa, birden:
-Siz de onu çok seviyordunuz, değil mi? diye sordu.
-Evet. Bir şey daha var, zaten bunu öğrenmeye gelmiştim. Bana onu niçin sevdiğinizi söyleyebilir misiniz?
-Bilmiyorum, diye yanıtladı. Zeki bir insan değil ama onu seviyorum işte.
-Ben de öyle. Ona acıyor gibiyim."
İki güzel ve zeki kadının Alyoşa gibi bencil, ne istediğini kendi bile bilmeyen, aklı fikri hovardalıkta, takılmakta olan midesiz bir karaktere aşık olduklarını hayret ve hüsran içinde okudum. Kötü diye addedilen Prens'i bile Alyoşa olacak vasıfsızdan daha çok sevdim. Neyse sonuç olarak kitap tabii ki güzeldi. Başta bize başka bir konuya geçtiği hissini uyandıran satırlar, sonunda yapbozun parçaları gibi birbirini tamamladı. Ancak erdem, yüce gönüllülük diye diye bütün kötülükleri yaptılar. Penceremizden dışarı baktığımızda rastlayabileceğimiz bir konuya sahip, güzel işlenmiş bir romandı. Sabırlı bir insansanız kitabı tavsiye ederim. Başka dünyalarda görüşmek üzere :)