Mustafa Kutlu, her zamanki gibi Anadolu'nun bağrından koparıp sermiş kaleminin burçak kokan kokusunu ruhumuza...
Kitap, Anadolu'da neresi olduğu bilinmeyen bir köyde, kim olduğu bilinmeyen bir adamın başından geçen hüzün dolu bir hikaye anlatıyor. Ana kahramanımızın ismi belli değil ancak kimlerden olduğu belli... Köyün çorak denilen yerinde, binbir emekle kurduğu o muhteşem, görenlerin gıpta ile baktığı, her geöenin meyvelerinden,sebzelerinden nasibini aldığı bahçe ve bu bahçe için geçen beyhude bir ömür...
Kitap, bizlere 50'li yıllarda Anadolu'dan İstanbul'a göçü, köylerde kalan azınlık nüfusu, hüzün dolu köy hayatını anlatıyor. Ana kahramanımız binbir emekle, "Çocuklarıma da kalsın, onlar da nasibini alsın.", diye kurduğu bahçeyi hiç kimseye bırakamadan göçüp gidiyor bu dünyadan... Onun çocukları da bir İstanbul sevdasıdır tutturup gidiyor yaban ellere... Öyle hüzünlü, öyle bizden, öyle içimizden bir hikaye ki gözünüzün önünde bütün Anadolu'yu görüyorsunuz. Bütün Anadolu'yu ve Anadolu'nun gamını, kederini neşesini, kahkahasını, bir karış toprak için yapılan kavgaları, İstanbullar'dan getirilen o pahalı hediyeleri... Hepsini yaşıyorsunuz. Mustafa Kutlu Anadolu'yu ayaklarınızın altına seriyor. Buram buram tarla kokuyor bu kitabın içi...
Ben ne anlatsam yetersiz kalacak bu kitap için biliyorum. Hepinizin alıp bir solukta okuyacağı bir kitap olduğuna eminim. Eğer henüz Mustafa Kutlu'yla tanışmadıysanız Beyhude Ömrüm sizin için bu macerada bir kapı aralayabilir. Kesinlikle gelin, beraber Mustafa Kutlu okuyalım.