Habib mert

Habib mert
@Habib_mert
Yazar
Iğdır
6 reader point
Joined on November 2019
Gel sevgilim.Vakit beni ateşlere sürüklemeden gel ve  toparla köşemi bucağımı . Gel hatırlat bana Kal-u Bela'da  yazdığım kendi yazgımı.Verdigim sözleri  tek tek hatırlat  bana. Şeytanın vaatlerine karşılık Allah'a verdiğim sözleri fısılda  kulağıma.  Gel sevgilim .Tut yüreğimden ve beni yeniden insan kıl.Tut elimden içimde bıraktığım o çocuğu nazlandır.Tadını unuttuğum  annemin şefkatinden tattır bana.Serinliğini kaybettiğim babamın gölgeliğinde avut beni. Habib mert
Reklam
"İki gözüm "diye çağırırdı beni. Oysa gözümün ışığıydı  o. Onun gözleri gözlerime değdiği an,her şey güzelleşirdi. Yetim ve öksüz duygularım şımarırdı.  Bütün bir kâinat  beni şımartmak için Söz birliği ederdi.  Hayat,Onun gözlerinden ikram ederdi bana yaşama sevincini.  O güldü mü hayat gülerdi.  Tasvirini dervişlerden,pirlerden ve kendinden geçmişlerden dinlediğim cenneti seyrederdim onun gözlerinde. "Hadi koş "derdi beni görünce ve kollarını iki yana açardı. Masmavi bir deniz serilirdi karşıma . Yeşilin rengârenk  çiçeklerle oynaştığı bayırlara koşardı ruhum. Mehtapla kol kola bir gece durulurdu  gözlerinde,gülümserdi. Habib mert
Yapayalnız,bir  köşesinde kalmıştım o koca dünyanın .  Her yanım incinmiş,duygularım körelmiş ve umutlarım yenik... iliklerime kadar üşüyordum ama kimseler bilmiyordu.  Yüzümde tebessüm ağlıyordu,gülen gözlerimde matlaşmış  bir hüzün feryat figan ama kimseler duymuyordu  . Nereye ,niçin,neyi umarak  yürüdüğümü bilmeden,nefti bir bilinmezliğin içinde ha bire yürüyordum.  Bir şeylerden kaçarcasına... Ama neden kaçtığımı bilmeden... yürüyordum... yürüyordum... Ağustostan kalmış bir eylülün penceresinden akıp gitmekteydim .Kalabalık yığınlar arasında yapayalnız... kimsesiz ve acılı... Habib mert

Reader Follow Recommendations

See All
"Hadi tut,tut yüreğimden ve beni çocukluğuma geri götür. Gaz lambasının o titrek aydınlığında düşünle avunayım.kendi kendini yadsıyarak geçen zaman dilimlerinde yine sana varayım. Senin her bakışını aşk sanayım ve o aşk gizil esrarına saklanayım. Hadi tut beni.bırakma" Habib mert
"Gel sar beni. Dokun yüreğime uyandır beni. Dokun yüreğime temizle beni.ben sensizlikten,Sen bensizlikten arınalım. Ben senin özünde,Sen benim özümde hakka varalım." Habib mert
Reklam
Eski günlerden kalma bir sızıyı inliyor zaman. Eski günlerden kalma bir yarayı kanıyor an be an. Yine gecenin koynuna aldığı bir acizim ben. Yine gecenin yüreğine ok gibi saplanan bir sancıyım. Uykusuzluk gözbebeklerimde, doğup büyüdüğüm bu mekânda sanki bir yabancıyım. Hava çok soğuk… İstanbul’a kar yağıyor yine. Çok uzaklardan martıların çığlığı üşüşüyor kulaklarıma. Çok uzaklardan dalgaların kıyının yanaklarına savurduğu tokat sesleri… Ve rötarlı vapurların öksürük krizleri… Ve çok uzaklardan göz kırpan deniz fenerinin işveli sataşması… Hava soğuk… İstanbul’a kar yağıyor yine. Yüreğime kar yağıyor. Uykudan arınmış bir gecenin en berrak halindeyim. Uykunun ellerinden koparılıp alınmış bir mahaldeyim. Gece buğulu, gece arsız, gece vicdansız… Gırtlağıma sarılmış bırakmıyor yakamı.
Siz kocaman dünyanıza küçücük bir aşkı sığdıramamışken, ben küçücük bir dünyaya kocaman bir aşkı sığdırdım.
Evet, Şeyma kırmıştı gönlünün zincirlerini. Hem de yüzlerce insanın gözleri önünde, kimseye fark ettirmeden kırmıştı zincirleri. Çözmüştü dilinin kemendini ve tercüman olmuştu Yasin’in bir türlü kendisine açmaya cesaret edemediği duygularına. Şeyma, kendi kendine ilanı aşk ediyordu sahnede, Yasin susuyordu. Gözlerinde, dile gelmemiş bir duanın kıvılcımlarını sunuyordu Şeyma’ya. Şeyma ise, “âmin” tadında tebessümler yolluyordu Yasin’e ve kırıyordu zincirlerini zikrolunmaya yasaklı cümlelerin. Kimseye fark ettirmeden özgür bırakıyordu, öksüz bir yüreğin hacetlerini gizlice.
Yüceler yücesi Allah, Fatıma ve yeni doğmuş oğlunu tam üç gün boyunca, en yüce şerefle emzirmişti Kâbe'nin kollarında. Fatıma, dördüncü gün, Kâbe'nin önünde bekleşen kalabalığın şaşkın bakışları arasında, kucağında yeni doğmuş oğluyla o mukaddes evden çıktı. Tarihin aşina olduğu bir an, yeniden sahneleniyordu sanki farklı bir coğrafyanın farklı bir baharında. Hz. Meryem'in, oğlu İsa ile İsrailoğulları karşısındaki silueti, tekrar canlanmıştı Fatıma'nın Kâbe'den çıkışında. Aynı hayret yüklü bakışlar, şimdi de Fatıma ve kollarında onurla taşıdığı oğlunun üzerinde geziniyordu. Fatıma, yaşadıklarının manevi doygunluğuyla başını kaldırdı ve mukaddes bir davetle, evinin kapısını kendisine açan ve o ana kadar hissetmediği bir şerefle kendisine ikramda bulunan Rabbinin katına dikti gözlerini. Dile gelmemiş cümlelerle şükrünü arz etti o yüce dergâha. Daha sonra hayran bir gönülle seyretti, beyaz bir kundağın içinde kollarında gülümseyen güneşin göz kamaştıran simasını. Kendisini, karanlık bir gecenin eteklerine yansıyan taptaze bir şafak gibi hissetti. Kundağında gülümseyen oğlunu ise o taptaze şafağa ışık tutan ve karanlıkları parçalayan, bütün kâinatı bir rahmet terennümüyle saran güneş.
“İki gözüm, gelsene” derdi ve ben dizginlerinden kurtulmuş deli bir tay gibi koşardım. Bir göçmen kuşun düşünmeye hacet bırakmayan sezgisiyle, poyrazın yılkısından kurtulup o sıcak iklime açardım kanatlarımı. Sokulurdum güneşin koynuna. Ilık nefesli bir rüzgâr saçlarımı okşarken, güneş yanaklarıma sımsıcak buseler kondururdu. Unuturdum her şeyi. Şimdi o yok… Ve bir daha olmayacak. Yaldızlı bir gece koparıp aldı onu benden. Hayatla aramdaki bütün bağları koparıp, çaldı beni benden. 17 Ağustos 1999, saat gece 03.05'te koptu kıyamet. Yaşamla ölüm arasındaki bütün surlar yerle bir oldu. Ölüm oldu yağdı gökten yıldızlar. Kızıl bir alev rengine boyandı gökler.İçime kor kor ateş düştü. Nazarıma bedeninden ayrı düşmüş bir suret düştü. Kıyamet koptu ve söz bitti.
Reklam
"Birinci cemre havaya düştü, ikinci cemre suya, üçüncü cemre yüreğe düştü. Hava ısındı, su ısındı, yürek yandı." Habib Mert
Geri13
60 öğeden 46 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.