Hakan Can

Hakan Can tekrar paylaştı.
127 syf.
·
Not rated
·
Read in 4 days
"Hayatın en büyük çabası, ölüme alışmamaktır."
Ölümle dertli Canetti... Dertli dediysem, onun için ölüm gerçek bir kâbus... Ne ölümden sonrasına ne de öncesine inanıyor... Kusursuz bir akıl, nasıl o puslu aynaya durmadan nefesini dayar aklınız almıyor... Düşünce bir müsvette kağıdından farksızdır belki de, üstünü çizdiklerini bırakıp, yeni bir kağıda geçebilmeli insan. ölümcül bir yaradır
Ölüm Üzerine
Ölüm ÜzerineElias Canetti · Payel Yayınları · 200783 okunma
Reklam
Miraç
Saadet-i ebediyenin definesini görüp, anahtarını alıp getirmiş; cin ve inse hediye etmiştir. Evet, mi'rac vasıtasıyla ve kendi gözüyle cenneti görmüş ve Rahman-ı Zülcemal'in rahmetinin bâki cilvelerini müşahede etmiş ve saadet-i ebediyeyi kat'iyen hakkalyakîn anlamış, saadet-i ebediyenin vücudunun müjdesini cin ve inse hediye etmiştir ki bîçare cin ve ins, kararsız bir dünyada ve zelzele-i zeval ve firak içindeki mevcudatı, seyl-i zaman ve harekât-ı zerrat ile adem ve firak-ı ebedî denizine döküldüğü olan vaziyet-i mevhume-i can-hıraşanede oldukları hengâmda; şöyle bir müjde, ne kadar kıymettar olduğu ve idam-ı ebedî ile kendilerini mahkûm zanneden fâni cin ve insin kulağında öyle bir müjde, ne kadar saadet-aver olduğu tarif edilmez. Bir adama, idam edileceği anda, onun affıyla kurb-u şahanede bir saray verilse, ne kadar sürura sebeptir. Bütün cin ve ins adedince böyle sürurları topla, sonra bu müjdeye kıymet ver.
Sayfa 642Kitabı okudu
“karanlıkta oturmak hoşuma gidiyordu. Bu her yere, her şeye sızan koyu, akıcı maddeye alışmıştım. Kayıp düşüncelerim, unutulmuş korkularım, beynimin hangi köşesinde gizlendiklerini bilmediğim hayallerim, karanlıkta canlanıyorlardı. Kımıldamaya başlıyor, bana kaş göz ediyor, yüz göz çarpıtıyorlardı. Odanın köşesi, kapı perdesinin arkası hep bu şekilsiz, tehdit eden fikir ve hayallerle doluydu.”

Reader Follow Recommendations

See All
“Buranın toprağında, bitkilerinde bambaşka bir koku vardı ve öyle güçlüydü ki bu, kokladıkça çocukluğumun bazı dakikalarını hatırlıyordum. ”
“Sanki bütün unsurlar, yakıcı havadaki kutsal huzur kanununa, sessizliğin kanununa saygılıydılar. Her yerde gizli sırlar olduğu seziliyordu, öyle ki ciğerlerim solumaya cesaret edemez olmuşlardı.”
Reklam
“Gözlerinde, onun o siyah gözlerinde aradığım derin, ebedî geceyi buldum; o gecenin korkunç, büyülü karanlıklarına daldım. ”
“Yalnız ölüm yalan söylemez!   Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Hayatın derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi. ”
Ey insan! Bu şems, azametiyle beraber size musahhardır. Meskenlerinize nur veriyor. Yemeklerinizi hararetiyle pişirtiyor. Sizin öyle Azîm, Rahîm bir Mâlik'iniz var ki bu şems onun bir lambası olup misafirhanesinde sakin misafirlerini ziyalandırıyor.
Sayfa 231Kitabı okudu
Binaenaleyh insanın en evvel ve en büyük vazifesi, tesbih ve tahmiddir. Evvela mazi, hal ve istikbal zamanlarında görmüş veya görecek nimetler lisanıyla, sonra nefsinde veya haricinde görmekte olduğu in'amlar lisanıyla, sonra mahlukatın yapmakta oldukları tesbihatı şehadet ve müşahede lisanıyla Sâni'i hamd ü sena etmektir.
Sayfa 208Kitabı okudu
Semavatta devam ile cereyan eden sükûn, sükût, nizam, intizam, ıttıraddan hissedildiğine nazaran, semavat ehli, arz sakinleri gibi değildirler. Evet, arzda bulunan nifak, şikak, ihtilaf, ezdadın içtimaı, hayır ve şerrin ihtilatı gibi şeyler, semavatta yoktur. Bu sayede semavatta nizam ve intizamı bozacak bir hal yoktur. Sakinleri verilen emirlere kemal-i itaatle imtisal ediyorlar.
Sayfa 206Kitabı okudu
Reklam
Bir incir tohumunu tavırdan tavıra hıfzeden, devirden devire himaye eden, inhilalden vikaye eden ve o tohumda incir ağacının teşkilatına lâzım olan esasları kemal-i ihtimam ile muhafaza eden, elbette ve elbette, halife-i arz unvanını alan nev-i beşerin a'malini ihmal etmez, hıfzeder.
Sayfa 196Kitabı okudu
İ'lem eyyühe'l-aziz! Hevam, balık gibi küçük hayvanların yumurtalarını, haşerat ve nebatatın tohumlarını, pek büyük bir rahmetle, bir lütuf ile, bir hikmetle hıfzeden Sâni'-i Hakîm'in hafîziyetine lâyık mıdır ki âhirette semere veren ağaçlara çekirdek olacak a'malinizi hıfzetmesin, ihmal etsin? Halbuki sen hâmil-i emanet, halife-i arzsın.
Sayfa 195Kitabı okudu
İ'lem eyyühe'l-aziz! Arslan gibi hayvanların diş ve pençelerine bakılırsa iftiras ve parçalamak için yaratılmış oldukları anlaşılır. Ve kavunun, mesela letafetine dikkat edilirse yemek için yaratılmış olduğu hissedilir. Kezalik insanın da istidadına bakılırsa vazife-i fıtriyesinin ubudiyet olduğu anlaşıldığı gibi, ruhanî ulviyetine ve ebediyete olan derece-i iştiyakına da dikkat edilirse en evvel insan bu âlemden daha latîf bir âlemde ruhen yaratılmış da teçhizat almak üzere muvakkaten bu âleme gönderilmiş olduğu anlaşılır.
Sayfa 188Kitabı okudu
Ey insan! Senin kalbin ve hüviyet ve mahiyetin, bir âyinedir. Senin fıtratında ve kalbinde bulunan şedit bir muhabbet-i beka, o âyine için değil ve o kalbin ve mahiyetin için değil belki o âyinede istidada göre cilvesi bulunan Bâki-i Zülcelal'in cilvesine karşı muhabbetindir ki belâhet yüzünden o muhabbetin yüzü başka yere dönmüş.
Sayfa 178Kitabı okudu
Esbab-ı zahiriyeyi perestiş edenleri aldatan; iki şeyin beraber gelmesi veya bulunmasıdır ki "iktiran" tabir edilir, birbirine illet zannetmeleridir. Hem bir şeyin ademi, bir nimetin ma'dum olmasına illet olduğundan tevehhüm eder ki o şeyin vücudu dahi o nimetin vücuduna illettir. Şükrünü, minnettarlığını o şeye verir, hataya düşer. Çünkü bir nimetin vücudu, o nimetin umum mukaddimatına ve şeraitine terettüp eder. Halbuki o nimetin ademi, bir tek şartın ademiyle oluyor. Mesela, bir bahçeyi sulayan cetvelin deliğini açmayan adam, o bahçenin kurumasına ve o nimetlerin ademine sebep ve illet oluyor. Fakat o bahçenin nimetlerinin vücudu, o adamın hizmetinden başka, yüzer şeraitin vücuduna tevakkufla beraber, illet-i hakiki olan kudret ve irade-i Rabbaniye ile vücuda gelir. İşte bu mağlatanın ne kadar hatası zahir olduğunu anla ve esbab-perestlerin de ne kadar hata ettiklerini bil! Evet iktiran ayrıdır, illet ayrıdır. Bir nimet sana geliyor fakat bir insanın sana karşı ihsan niyeti, o nimete mukarin olmuş fakat illet olmamış. İllet, rahmet-i İlahiyedir. Evet o adam, ihsan etmeyi niyet etmeseydi o nimet sana gelmezdi. Nimetin ademine illet olurdu. Fakat mezkûr kaideye binaen o meyl-i ihsan, o nimete illet olamaz. Ancak yüzer şeraitin bir şartı olabilir.
Sayfa 176Kitabı okudu
3,932 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.