Rodin kendisini şöyle açıklıyor:
Hiçbir iyi heykelci insan figürünü, yaşamın gizemi üzerinde düşünmeden biçimlendiremez: yakalanması güç çeşitlemeler içinde şu ya da bu birey, ona yalnızca her yerde hazır ve nazır olan tipi anımsatır; heykelci sürekli olarak yaratılandan yaratana doğru yönelir… İşte bunun için, benim figürlerimin çoğunda hala mermerin içine hapsolmuş bir el, bir ayak vardır; yaşam her yerdedir, ama gerçekten de hemen hiçbir zaman tam ifadesini bulmaz ya da birey eksiksiz özgürlüğe kavuşmaz.
Ancak bir kentin sokaklarında, bir tür acı çekerek yaşamış biri, kaldırım taşlarının, kapı eşiklerinin, tuğlaların, pencerelerin ne anlama geldiğini fark edebilir.
Gleb merdivene oturdu. Ve birdenbire yüreğindeki uçsuz bucaksız yorgunluğu fark etti. İstasyonla ev arasında yürüdüğü 4 kilometrenin yorgunluğu değil bu. Üç yıl boyunca yaşanan, anlayamadığı ama hep kanayan bir yara gibi sırtında taşıdığı yorgunluk onunki.
"Arkadaşlar, hepimizin karnı aç. Doğrudur. Orada, cephede çarpıştım ben. Burada da mücadele ederim, direnirim. Fabrika için mücadele edeceğiz hepimiz, ölsem de aklımı da kaçırsam fabrika çalışacak."
"Edebiyat çevresinde dunyada varolmus en zeki yazarlardan birisi" olmanin yani sira, bu zekasi icin hic dusunmeden, rahatlikla "deha ile delilik arasinda" saptamasi yapilabilir, konu nabokov oldugunda. nabokov kendi devrinin yazarlarini ve genel olarak edebiyatta sevmedigi yazarlari acimasizca asagilayan bir yazar.
Dostoyevski karşıtı olarak bilinir, diğer yazarlar da
sartre, camus, mann, saul bellow..vs..vs
İngilizce ilk romanı olan The Real Life of Sebastian Knight'ı 1941'de yayımladı ve bu dili şaşırtıcı bir yaratıcılıkla kullanarak eserlerini İngilizce yazmaya devam etti.
Bu ikinci buluşmamız yazarla, farkını sindirmek ve oyoğun cümleleri cözme adına bır araya geldik, iyi ki de gelmişiz
"paradokslarla dolu bir kisilik,", dili ağır konusu katmanlı olan kıtabı
Sebastian Knight'ın Gerçek Yaşamı bitirdim,
"Eserlerinde yazar olarak kendisinin, anlatıcılarının ve karakterlerinin hatırlama ihtiyaçları ve yöntemlerine dikkat çeker. Kendisi gibi "göçmen" kategorisine girenlere karşı acımasız bir dil kullanmıştır. Göçmenlerin hissettiği kaybetmişlik duygusuyla kendisini yazmaya iten duygunun aynı şey olmadığını vurgular ve onların duyduğu nostaljiyle kendi hisleri arasındaki farkı ifade eder.
Ben Sebastian'ım ya da Sebastian ben ya da belki biz ikimiz ikimizin de tanımadığı bir başkasıyız.
(S:216)