İçinde bastıramadığın hisler var biliyorum. Bazen geçsin diye dua ediyorsun, bazen içinde kalmasını istiyorsun. Dolup taşsan da bastıramadığın o hislerin seni sen yapıyor, biliyorsun. Ve seni öldürmeyen her acı, daha da güçlendiriyor. Hissediyorsun...
- Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!
- Peki, sen ne görüyorsun bakalım?
- İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan...
En kötüsü, hayır demeyi öğrenemedim. Yemeğe kal, dediler; kaldım. Oysa, kalınmaz. Onlar biraz ısrar ederler; sen biraz nazlanırsın. Sonunda kalkıp gidilir. Her söylenileni ciddiye almak yok mu, şu sözünün eri olmak yok mu; bitirdi, yıktı beni...
Ve Ahmed Arif, Leyla'sına seslenir...
Sevdiğim,
Çaresizliğimden gayrı hiçbir kabahatım yok.
Aşına,
Ekmeğine,
Kahrına,
Karanlığına,
Özlemine,
Umuduna kat beni...
Küçükken siyahın sadece kötülerin rengi olduğunu sanırdım. Siyahı sevmezdim bu nedenle. Fakat büyüdükçe siyahın asıl rengimin olduğunu öğrendim. Saf ama karanlık... Her insanda olduğu gibi...
Herkesin öyle bir hikâyesi yok muydu? Başlayıp da bitiremediği. Çünkü kimsenin dinlemediği... İçine atmak, diye bir şey varken, anlatmaya ne gerek vardı?