Son sayfayı da okuyup kapağı kapattığımda, aslında her şeyin daha yeni başladığını hissettim. Kadınlar…
Savaş ve coğrafya kaderdir denilecek bir ülke, Afganistan. Kendi hırsları pahasına önüne geleni yıkıp geçen devler ve onların ayakları altında ezilen masum çiçekler…
Savaş ve sonuçlarını bir kadın gözünden anlatan, kadın olmanın eşsiz olduğunu fakat birçok eziyetle sınandığını gözler önüne seren muhteşem bir eser. Kitabın çoğu bölümünü duraksamadan, tekrar tekrar okumadan gözyaşlarıma engel olarak okumak pek mümkün olmadı. Eziyetin verdiği hüznü yüreğimin derinliklerinde gözyaşlarımla okudum. Daha 14’ünde 50 yaşının üstündeki adamlara verilen ve yetmezmiş gibi bütün bu olup bitenle uğraşan, uğraşmaya çalışan çocuk kadınlar. Okurken onlarla birlikte ağladım, dövüldüm, itildim, sevilmedim, sevdalandım, dimdik ayakta durdum. Nana, Leyla ve Meryem iyi ki tanıdım sizi…
Alıntı;
“ Her bir kar tanesinin, dünyanın bir yerinde haksızlığa uğrayan bir kadının ağzından dökülen bir ah olduğunu. Bütün nu iç geçirmeler gökyüzüne yükseliyor, bulutlar halinde toplanıyor, sonra minicik parçalara bölünüp sessizce aşağıya, insanların üstüne yağıyor.
Bizim gibi kadınların neler çektiğinin göstergesi, demişti. Başımıza gelen her şeye nasıl sessizce katlandığımızın.”