Hasan Dağ

Bu şerden kendimizi kurtaralım. Aklımızı ondan kurtaralım ve dikkatli olalım. En küçük bir parçası dahi kalsa ilk fırsatta meydana çıkmak için fırsat kollayacaktır Öfkeyi kontrol etmeyelim, aksine ondan tamamen kurtulalım. Çünkü kontrol etmenin kötü bir huyla ne gibi bir ilgisi olabilir? Bunu da ancak kendimizi bu işe adarsak başarabiliriz. Hiç- bir şey ölümlü bir dünyada yaşadığımızı hatırlamak kadar faydalı olmuyacaktır.
Reklam
Ölüm ,hepinizi eşit kılmak için yoldadır.
Ve size söylüyorum,çılgın öfkenizin başlangıcı burada yatıyor.Küçük şeylere çok değer veriyorsunuz.

Reader Follow Recommendations

See All
Sonra ne olursa olsun adil bir yargıç olmak istiyorsak düşüncelerimizi insan yaşamının koşullarına çevirmeliyiz.
Yapılan bir yanlışın en büyük zararı onu yapmaktır,en ağır ceza ise vicdan azabına teslim olmaktır.
Reklam
Birçok insan, şikâyetlerini sahte şüphelerle veya önemsiz şeyleri abartarak üretir. Çoğu zaman öfke üzerimize gelse de, bizzat bizim ona başvurmamız daha yaygındır. Ama asla ona başvurmamalı, yolumuza çıksa bile onu kenara atabilmeliyiz. Hiç kimse kendi kendine şunu söylemez: "Beni kızdıran, bazen benim yaptığım veya yapabileceğim bir şeydir." Kimse bunu yapan kişinin amacını değerlendirmez, sadece eylemin kendisiyle ilgilenir. Ancak dikkate alınması gereken sebep şudur: Kasten mi yapmıştır yoksa kazara mı, bize olan nefretinden ötürü mü yoksa bir şey elde etmek için mi, kendi zevki için mi yoksa bir arkadaşını yardım amaçlı mı yaptı diye düşünmeliyiz. Suç işleyen kişinin yaşı ve konumu, buna izin vermeyi ve buna katlanmayı insancıl veya ihtiyatlı kılan etkenlerdir. Kendimizi, kızgın olduğumuz kişinin ye- rine koymalıyız. (Aslında kendı değerimiz hakkındaki kibirli düşüncemiz bizi öfkeye eğilimli yapar. Üstelik kendimize yapılmasına dayanamayacağımız şeyleri başkasına yapmaya istekliyiz. Hiç kimse öfkesini bekletmez. Yine de öfkenin en büyük çaresi, başlangıçtaki sıcaklığın azalmasına ve zihni baskılayan karanlığın dağılmasına veya azalmasına izin veren ertelemedir. Bazen sizi gafil avlayan şey bir günde değil bir saatte hafifler,bazen de tamamen yok olur.Başka şey bu olmasa da söylemeliyim ki erteleme öfkenizi değil,yarginizi ön plana çıkaracaktır.Bir şeyin nasıl olduğunu bilmek istediğinizde ona zaman tanıyın,hareket halindeyken onu iyice göremezsiniz.
Her şeyi görmekten, duymaktan hayır gelmez. Bize sorun yaşatacak birçok konu biz fark etmeden yanımızdan geçip gidebilir, çoğu onları görmezden gelen kişi için zaten önemsiz- dir Öfkelenmekten kaçınmak istiyorsanız kendi işinize bakmalısınız. Kendisi hakkında ne söylendiğini soran, özel bir sohbette dahi olsa kaba bir dedikoduyu ortaya çıkaran kişi, kendi huzurunu bozar Bazı şeyler yapılan tefsirden dolayı yanlış gibi görünür; onları düşünmeyi ertelemeli, onlarla alay etmeli ya da hattâ onlara yok olmaları için izin vermelisiniz.
Her olayı,onu yaşayan kişinin karakterine göre ele almalıyız.
Birini bağışlamayı reddeden kişi,kim bilir kaç kere kendisi için yalvarmıştır.
Dediğim gibi, öfkeyi uyandıran iki şey vardır: İlki haksızlığa uğradığımızı düşünmek ki bundan yeterince bahsettim. Diğeri ise adaletsizliğe uğradığımız fikri üzerine Şimdi bunun üzerine konuşmanın vakti gelmiştir. İnsanlar bazı şeyleri ya onlardan acı çekmemeleri gerektiği için ya da onlardan acı çekmeyi ummadıkları için “adaletsizlik” sayıp yargılarlar. Öngörülemeyen şeylerin hak edilmediğini düşünüyoruz ve en çok umuda ve beklentiye aykırı olaylar bizi heyecanlan- dırıyor. İşte bu yüzden aile hayatımızdaki önemsiz şeylerden rahatsız oluruz ve arkadaşlarımızın ilgisizliklerini bilé iste- yerek yapmış olduklarını düşünüp bu yüzden üzülürüz. "Öyleyse düşmanların yanlışları bizi nasıl öfkelendirir?" Çünkü biz bu olayları onlardan beklememişizdir ya da bize bu denli zararları dokunacağını düşünememişizdir. Bu kendimizi aşıri sevmemizden dolayıdır. Düşmanlarımızın bile bize zarar veremeyeceğini düşünürüz. Her birimizin içinde bir hükümdarın zihniyeti vardır; kendisi için sınırsız yetki ister ama bu sınırsızlığın bedelini ödemek istemez. Yani bizi öfkeye me- yilli yapan şey ya kibir ya da gerçekleri bilmemektir.Oysaki kötü adamların kötülük yapmasından daha doğal ne vardır?
Reklam
İnsan, yaptığı her saçmalığı meşrulaştırma kabiliyetine sahip psikolojik bir bütündür .
TİN YAYINLARIKitabı okudu
"Her yüzyılda birkaç kişi düşünür,diğerleri ise onların düşündüğünü düşünür."
Tin YayınlarıKitabı okudu
Deneyim alanını genişletmek, ilimden anlayanan vereceği ilk tavsiye olmalıdır.
İşin aslı öğrenmek, bilgiyi işleme sokabilmek ve kullanabilmektir. İnsanda bu faaliyetlere dair bir meleke oluşmasıdır. En teorik konu- larda dahi durum böyledir. Yani örneğin fıkıh usulü ya da bilim felsefesi öğrenmek, kelime ezberlemekten ya da sayfalarca okumaktan ibaret değildir. Bu ilmi, meselelerle karşılaştığında adeta bir "meleke" halinde kullanmak, usul metot ihlal edildiğinde fark edebilmektir. Bunu sağlamayan bir öğrenme eskilerin kıylükal dedikleri "O onu dedi, bu bunu dedi." faaliyetinden öteye gitmez. Bu ne bir ilim ne de bir öğrenmedir. Yine eskilerin güzel tabiri ile "malumatfuruşluk"tur. Malumat ise ilim değildir; dağınık ve bütünlük arz etmeyen, kişiyi değiştirmeyen bilgi kırıntılarıdır.
Sayfa 22 - Tin YayınlarıKitabı okudu
Birinin bir konuyu gerçekten bilip bilmediği en kolay yoluyla verdiği örneklerden anlaşılır.Çoğu insan, konuşmacının yaptığı atıflara ya da suni bilgiç edalarına aldanmakla yanılır
Sayfa 23 - Tin YayınlarıKitabı okudu
4,382 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.