Senin yanında bulunduğum her dakika beni baş döndürücü bir süratle daha büyük bir saadete doğru götürüyor. Artık korkuyorum. Saadettin bizi korkutacak kadar çok ve kesif olması nedir bilir misin?
Hayatta hiçbir şey bizim arzumuza tabii değildir. Gerçi bu bir felaket, lakin hilkat bize bu felaketi hafifletecek bir vasıta da vermiştir: Etrafı çeşm-i ibretle temaşa kabiliyeti...
Içimizde, bizim ahlak tarafımızla hiçbir şekilde münasebete geçmeyerek hadiseleri muhakeme eden, neticeler çıkaran ve tedbirler alan bir hesabi tarafımız vardı ve lafta değilse bile fiilde daima o galip çıkıyor ve onun dediği oluyordu.
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum olduğunu öğrettin.
Insanlar birbirlerinin maddi yardımlarına ve paralarına değil, sevgilerine ve alakalarına muhtaçtırlar. Bu olmadıktan sonra, aile sahibi olmanın hakiki ismi, 'bir takım yabancılar' beslemekti.
Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta İnsanın içini sızlatıyor.
Onu çok seviyordum. İçimde bütün dünyayı sevecek kadar çok muhabbet bulunduğunu hissediyor ve bunu nihayet bir yere sarf edebildiğim için kendimi mesut sayıyordum.
O fikir yakınlığı, her noktada aynı şekilde düşünmenin netice siydi. Gerçi bunda, bir tarafın fikrini kabul edip kendisine mal etmeye diğer tarafın evvelden hazır bulunmasının da tefsiri vardı. Fakat karşısındakinin her kanaatini doğru bulup benimsemek için vesile aramak da bir nevi ruh yakınlığı alameti değil miydi????