Eski insanlarca bitkilerin topraktan yetişmesi fensel bir konu sayılmazdı, onlarca tarım tamamıyla dinsel nitelikte idi. Toprağın verimsizliği, onun kısırlığına, gübre noksanına veya toprağın kazılmasına bağlı değildi. Onlarca bu hal, Tanrılara küfür edilmiş veya Tanrılara karşı bir günah işlenmiş olmasından ileri geliyordu. Şunu da unutmamalı ki; insan, çevresinde sonsuz bir evren görüyor, bu evrende her şeyi canlı sayıyordu. Örneğin, rüzgârı, mutlaka birisi ağzıyla üflüyordu. Öyle ya, rüzgâr bağırıyor, çağırıyor, gülüyor, çığlıklar salıyor, zıplayıp sıçrıyor ve her şeyi sarsıyordu; onun canlı olduğunu görmemek için, insan kör olmalı idi! Örneğin, bir ağacı şimşek çarpıp da ağaç yıkılınca, eskilerce, birisi mutlaka ağaca savaş baltasını fırlatmış demekti...
İşte bundan dolayı, matriyarkal bir Anadolu’nun dişi bir anatanrıçası vardı. Kybele yeryüzünün bütün bitkilerinin, yaban hayvanlarının, insanların, tanrıçaların ve Tanrıların büyük anası idi.
Evvela insanı birleştirmek. Varsın hayat standardı yine ayrı olsun; fakat aynı hayatın ihtiyaçlarını duysunlar…
Birisi eski bir medeniyetin enkazı, öbürü yeni bir medeniyetin henüz taşınmış kiracısı olmasınlar. İkisinin arasında bir kaynaşma lazım.
Kollarını yukarıya doğru jimnastik yapar gibi uzattı, sonra göğsünün üstüne bir
nevi kuvvet ifadesiyle, kendi vücudundan başka bir şeyi sıkar gibi kavuşturdu. Mümtaz atletik formun güzelliğini dikkatle
seyrediyordu. Hareketerinde adeta geçen zamana meydan
okuyan bir hâl vardi:
- İnsan için asıl saadet bu, anladın mı Mümtaz? Sonunu bile bile ve o sona rağmen, kendisini idrak etmek... basit bir jest değil mi? Kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturuyorum. Adalelerimi yokluyorum. Basit bir şey. Fakat bütün
ölüm çarkına rağmen kendimi ikrar ettim.
Varım, diyorum;
fakat yarın olmayabilirim, yahut bir başkası, bir budala, bir bunak olabilirim... fakat şu dakikada varım... Varız, anladın mı Mümtaz. Varlığını sevebiliyor musun? Uzviyetine dua edebiliyor musun?.. Ey gözüm, ey boynum, ey kollarım, karanlık ve aydınlıklarım... size sükrediyorum, bu dakikanın sarayında,
bu anın mucizesinde beraberce var olduğumuz için; sizinle bir andan öbürüne geçebildiğim icin; anları birleştirip düz ve
yekpare zaman kurabildiğim için!