Özlem Pırlantı

Eski insanlarca bitkilerin topraktan yetişmesi fensel bir konu sayılmazdı, onlarca tarım tamamıyla dinsel nitelikte idi. Toprağın verimsizliği, onun kısırlığına, gübre noksanına veya toprağın kazılmasına bağlı değildi. Onlarca bu hal, Tanrılara küfür edilmiş veya Tanrılara karşı bir günah işlenmiş olmasından ileri geliyordu. Şunu da unutmamalı ki; insan, çevresinde sonsuz bir evren görüyor, bu evrende her şeyi canlı sayıyordu. Örneğin, rüzgârı, mutlaka birisi ağzıyla üflüyordu. Öyle ya, rüzgâr bağırıyor, çağırıyor, gülüyor, çığlıklar salıyor, zıplayıp sıçrıyor ve her şeyi sarsıyordu; onun canlı olduğunu görmemek için, insan kör olmalı idi! Örneğin, bir ağacı şimşek çarpıp da ağaç yıkılınca, eskilerce, birisi mutlaka ağaca savaş baltasını fırlatmış demekti... İşte bundan dolayı, matriyarkal bir Anadolu’nun dişi bir anatanrıçası vardı. Kybele yeryüzünün bütün bitkilerinin, yaban hayvanlarının, insanların, tanrıçaların ve Tanrıların büyük anası idi.
Reklam
Fakat tabiatta ne hep ne hiç vardı. Hep veya hiç beraber oldukları zaman, insan kafasının o terazi mükemmeliyetinin bir sakatlığı oluyordu.
Sayfa 396Kitabı okudu
Evvela insanı birleştirmek. Varsın hayat standardı yine ayrı olsun; fakat aynı hayatın ihtiyaçlarını duysunlar… Birisi eski bir medeniyetin enkazı, öbürü yeni bir medeniyetin henüz taşınmış kiracısı olmasınlar. İkisinin arasında bir kaynaşma lazım.
Sayfa 267Kitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
Kollarını yukarıya doğru jimnastik yapar gibi uzattı, sonra göğsünün üstüne bir nevi kuvvet ifadesiyle, kendi vücudundan başka bir şeyi sıkar gibi kavuşturdu. Mümtaz atletik formun güzelliğini dikkatle seyrediyordu. Hareketerinde adeta geçen zamana meydan okuyan bir hâl vardi: - İnsan için asıl saadet bu, anladın mı Mümtaz? Sonunu bile bile ve o sona rağmen, kendisini idrak etmek... basit bir jest değil mi? Kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturuyorum. Adalelerimi yokluyorum. Basit bir şey. Fakat bütün ölüm çarkına rağmen kendimi ikrar ettim. Varım, diyorum; fakat yarın olmayabilirim, yahut bir başkası, bir budala, bir bunak olabilirim... fakat şu dakikada varım... Varız, anladın mı Mümtaz. Varlığını sevebiliyor musun? Uzviyetine dua edebiliyor musun?.. Ey gözüm, ey boynum, ey kollarım, karanlık ve aydınlıklarım... size sükrediyorum, bu dakikanın sarayında, bu anın mucizesinde beraberce var olduğumuz için; sizinle bir andan öbürüne geçebildiğim icin; anları birleştirip düz ve yekpare zaman kurabildiğim için!
Sayfa 254Kitabı okudu
Mümtaz için Nuran’ın yaşadığı ev, tıpkı acemaşiran bestenin son beytinde anlattığı cennetti .
Sayfa 161Kitabı okudu
Reklam
Reklam
42 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.