Harun

Harun
@Hisseyabb
“Daimî bir cemâl, zail müştaka razı olamaz”
Sabitlenmiş gönderi
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ “Cümle tahiyyat, ol Hâkim-i Ezel ve Hakîm-i Ezelî ve Rahmân-ı Lemyezelî'ye elyaktır ki; bizi İslâmiyet'le serfiraz ve şeriat-ı garrâ ile sırat-ı müstakîme hidayet etmiştir. "
Reklam
Zira;
“İşsiz kişinin beyni şeytanın sevdiği bir ikamet yeridir”
Doğu Batı Arasında İslam
Doğu Batı Arasında İslam
“Bazılarına ne oluyor ki benim yaptığım bir şeye ihtiyatla yaklaşıyorlar. Yemin ederim, ben içinizde Allah’ ı en iyi bilen ve ondan en çok korkan kişiyim.” (Hadis-i Şerif/Buhârî, “İ’tisam”, 5.)

Reader Follow Recommendations

See All
Mûte Seriyyesi (8/629) yola çıktıktan bir süre sonra "Namaz toplayıcıdır." nidasını işiten sahâbîler, mescidde toplanırlar. Hz. Peygamber minbere çıkıp "Size ordunun başına gelenleri anlatacağım." dedikten sonra gözyaşları içerisinde önce Zeyd'in, sonra Ca'fer'in şehit olduğunu söyler. Ardından yüzünde gayr-i memnun bir ifadeyle susunca ensar, Abdullah b. Revâha İle ilgili olumsuz bir şey geliştiğini düşünüp endişelenirler. Hz. Peygamber onun da bayrağı alıp şehit olduğunu söyler. Onlar için İstiğfar eder. Sonra Hâlid b. Velîd'in sancağı aldığını bildirip "Allahım! O senin kılıcındır. Onu zafere ulaştıracak olan sensin" buyurmuştur. Abdullah b. Revâha İle ilgili durumu da "Cennetteki halleri bana gösterildi. Altın yataklarda dinlendiklerini gördüm. Ancak Abdullah'ın yatağında bir kusur görünce sebebini sordum. Bana, bayrağı aldığında kısa bir tereddüt yaşadığı söylendi." diyerek izah etmiştir...
Yoksa, vazifesi hizmetkârlık ve tabiatı çocukluk olanlar, büyük rütbeye girmekle tekebbür eder. Tekebbür etmekle tenâsübünü bozup, muâşereti teşviş eder. Evet, herşeyi isti'dâdı nisbetinde terfî etmek lâzımdır. Zirâ, görünüyor ki; göz, burun gibi bir âzâ ne kadar güzel olursa, hatta altından olursa, haddinden büyük olduğu halde, sûreti çirkin eder.
Reklam
وَلاَ يُرَوِّعْكِ ا۪يمَاضُ الْقَت۪يرِ بِهِ فَاِنَّ ذَاكَ ابْتِسَامُ الرَّاْىِ وَاْلاَدَبِ Yâni: “Sakalımın beyazlanmakla parlaması seni korkutmasın. Zirâ, nur-u mütecessim gibi dimağdan erimiş, sakaldan mecrâ bulup, kendini gösteren fikir ve edebin tebessümüdür.”
Üslûb merâtibi pek mütefâvittir. Bazen o kadar lâtif ve rakîkdir ki; Nesîm-i seherden daha âheste eser. Bazen o kadar gizli oluyor ki; bu zamanın harbinin diplomatlarının desâis-i harbiyelerinden daha mesturdur.
“Onun için, sînemde ümitlerim yeis ile kavgaya başladılar, o mütezelzil hane olan sadrımı harab ediyorlar.”
"Öyle bir şeriat ki; akıl ve nakil, dest-bedest ittifak vererek, ol şeriatın hakàikının hakkaniyetini tasdik etmişlerdir. Öyle hakàik ki; kökleri hakikat zemininde rüsuh ile beraber, dal ve budakları kemâlâtın göklerine yükselip, intişar edip.. Öyle fürûat ki; meyveleri saâdet-i dâreyndir. Ve bizi Kur'ân-ı Mu'ciz ile irşad eylemiş... "
"Öyle kitab ki; kaideleri ile hilkat-ı âlemin kitabından dest-i kader ve kalem-i hikmet ile mektub ve cârî olan kavânin-i amîka-i dakika-i İlâhiye'yi izhar ettiğinden; ahkâm-ı âdilânesiyle, nev'-i beşerin nizâm ve muvazenet ve terakkisine kefîl-i mutlak ve üstâd-ı küll olmuştur."
Reklam
"Emma ba'd : Şu fakir, garib Nursî ki; Bid'atü'z-zaman lâkabıyla müsemmâ olmaya layık iken, haberi olmadan Bediüzzaman ile meşhur olan bîçare; tedennî-i milletten ciğeri yanmış gibi, feryad u fîgan ederek, ah!.. ah!.. ah!.. vâ esefâ der ki: İslâmiyet'in mağz ve lübbünü terk ederek kışrına ve zâhirine vakf-ı nazar ettik ve aldandık... Ve su-i fehm ve su-i edeb ile İslâmiyet'in hakkını ve müstehak olduğu hürmeti îfa edemedik. Tâ, O da bizden nefret ederek, evham ve hayâlâtın bulutlarıyla sarılıp tesettür eyledi... Hem de hakkı var. Zirâ biz, İsrâiliyât'ı usûlüne ve hikâyâtı akàidine ve mecâzâtı hakàikına karıştırarak, kıymetini takdir edemedik. O da ceza olarak, bizi dünyada te'dib için zillet ve sefâlet içinde bıraktı. Bizi kurtaracak yine O'nun merhametidir."
"Öyle ise, ey ihvân-ı müslimîn!.. Geliniz, O'na tarziye vereceğiz. El birliğiyle dest-i sadakatı uzatacağız, bîat edeceğiz. O'nun hablü'l-metînine sarılacağız"
"Zirâ mâzi kıt'asında, vahşet-âbâd sahrâlarında, hayme-nişîn taassub ve taklid; veyahut cehlistan ülkesinde, menzil-nişîn müzahrefat ve istibdad olanlara, şeriat-ı garrânın galebe-i mutlak ve istilâ-i tâmmına sed ve mâni olan sekiz emir, üç hakikat ile zîr ü zeber olmuşlardır ve oluyorlar. O mâniler ise: Ecnebîlerde taklid ve cehâlet ve taassub ve kıssîslerin riyâseti... Ve bizdeki mâni ise: İstibdâd-ı mütenevvî ve ahlâksızlık ve müşevveşiyet-i ahval ve atâleti intâc eden yeisdir ki; şems-i İslâmiyet'in küsûfa yüz tutmasına sebep olmuşlardır."
Hem de îtikadımdır ki; İstikbale hüküm sürecek ve her kıt'asında hâkim-i mutlak olacak yalnız hakikat-ı İslâmiyet'tir. Evet, saâdet-saray-ı istikbâlde taht-nişîn hakaik ve maârif, yalnız İslâmiyet olacaktır. Onu fethedecek yalnız O'dur; emareler görünüyorlar...
44 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.