Kuşkusuz eylemlerimizin, davranışlarımızın çoğu, bizim maruz kaldığımız etkilere bağlıdır; ama bunun gerçek olup olmaması o kadar önemli değildir. Pratik ve bilişsel nitelikli sosyal etkinlikler ile geçen yüzyıllar boyunca inşa edilmiş bireyler olarak, eylemlerimizin kendi kararımızın sonucu olduğuna ve düşüncelerinize göre davrandığımıza inanma eğilimindeyiz. Kendi kendimizi,
özerk olmaya muktedir olarak algıladığımız ölçüde "insan" sayıyoruz. Bunun sonucu olarak özerklik alanımızı,gerçekliği bozma pahasına,olabildiğince geniş görmeye ve genişletmeye meylediyoruz.
...Annemle babam belki de bu ölülerin arasında,dedi koyu renkli gözlüklü kız ve ben onları görmeden, yanlarından geçip gidiyorum.
Ölülerin yanlarından, onları görmeden geçip gitmek,insanlığın çok eski bir alışkanlığıdır, dedi doktorun karısı...
Şirazlı Şadi'nin insanı nasıl tarif ettiğini not ettim defterime:"Yek katre-i hunest ve hezar endişe", yani " Bir damla kan ve bin endişe." İşte unutmayı başaramayan insanın trajedisi bu sözlerde gizliydi. Ömrünü endişeyle tamamlamaya ve sürekli acı çekmeye mahkûm olan zavallı ruh.
Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir. Bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelik mucizeler yaratabilir ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez