Felsefî olarak durduğum noktayı şöyle özetleyebilirim: Herakleitos'un çocuksuluğundan, Kierkegaard'nun inanmışlığından, Nietzsche'nin yaşamsallığından, Spinoza'nın cesaretinden, Schopenhauer'un bezmişliğinden ve Camus'nün samimiyetinden paylanmış hâldeyim. Öte yandan Platon'un politik niyetlerinden, Kant'ın durağanlığından, Sartre'ın rolcülüğünden ve Descartes'ın ortayolculuğundan çok uzakta bir yerdeyim.
Mutlu olmak, başarılı olmak, zengin olmak, saygın olmak gibi varoluş ödevlerimiz yok. Varoluşumuzun tek ödevi, olduğumuz şey olabilmektir. Size daha fazlasını vadeden ise, mutlaka bir dolandırıcıdır.
Hiç bu kadar imkânsızlık çalmamıştı kapımı, ben hiç bu kadar kaçmamıştım kendimden. Hani olur ya insan kendine bile söyleyemez belki utanır, belki korkar ama varmış işte bu kadarı da varmış.