“Hem her şey insanın kendi elinde, hem de insan yalnızca korkaklığı yüzünden ne fırsatlar kaçırıyor… Bu artık yadsınamaz bir gerçek, bir belit, ilginç bir şey, acaba insanlar en çok neden korkarlar? Atacakları yeni bir adımdan, kendi söyleyecekleri yeni bir sözden herhalde.. Ben de amma gevezelik ediyorum ha! Gevezelik ettiğim için de hiçbir şey yapamıyorum. Ya da şöyle: Hiçbir şey yapamadığım için gevezelik ediyorum. Gevezelik bana şu son ay içinde günlerce bir köşede yatmaktan ve düşünmekten gelmiş bir şey. Düşündüklerim de bir şey olsa bari, ipe sapa gelmez şeyler…. Peki şimdi niçin gidiyorum? Yapabilecek miyim düşündüğüm şeyi? Hem ciddi bir şey mi bu? Hayır, hiç de değil. Düşlerle avutup duruyorum kendimi.”
“Ben büyük salonun karanlık dibinde, her birinin bana verdiği hayal kırıklığını gittikçe daha fazla çarpan kalbimde hazmetmeye çalışarak beklerim ve gözlerimi buzlu camların üstünden ayırmam.”
“Dışın kuvveti değil ‘iç’in zayıflığı tehlikeli. İnsan için en büyük risk, yine kendisidir. İnsan ruhu sağlam olduğu ölçüde dışa dayanıklı olabilecek, içten çürümesi oranında da, dıştan gelen tesirlerin samyeliyle kuruyup dökülecektir. Demek ki, asıl korkulacak şey, dıştan gelen ölüm salvoları değil, ruhun ölümüdür. Bu halde, bilinmelidir ki, çöküş temelden ve köklüdür. Yüzeyde kalmaya mahkum düzeltmeler ve düzelmeler çare değildir.”