Dorian Gray’ın portresi tekrar tekrar okunacak, üzerine yeniden düşünülecek bir kitap. 1850’lerde yazıldığına inanamıyor insan, sanki bambaşka, daha modern bir zamanda Londra’dasınız. Bazen Basil’in atölyesinde, bazen bir davette, bazen Dorian’ın kıymetli taşlar ve işlemeli kumaşlarıyla olan odasında Lord Henry’le sohbetlerinin içindesiniz.
Lord Henry oldukça etkileyici bir kişilik. Sanki tüm duygularından arınmış, sadece hedonizme yönelen ve duyularıyla hareket eden biri. Dorian’a olan duyguları neredeyse yok gibi, deneyini ve incelemelerini uzun yıllar kalbini bu işe karıştırmadan Dorian’ı izleyerek, etkileyerek devam ettiriyor. Onun zararsız gördüğü deneyi Dorian’ın potansiyeli ile birleşince ortaya Henry’nin bile tahmin etmediği sonuçlar çıkıyor.
Çünkü Dorian hiçbir dürtüsünü boğmak istemiyor.
“ Boğmaya çalıştığımız her dürtü zihnimize iyice yerleşiyor ve bizi zehirliyor. Vücut bir kez günah işler ve günahla ilişkisi kesilir, çünkü eylem bir tür arınmadır. Geriye bir hazzın anısından ya da pişmanlığın lüksünden başka bir şey kalmaz. Şeytana kapılmaktan kurtulmanın tek yolu ona boyun eğmektir. Karşı koyarsanız, ruhunuz kendine yasakladıklarına, kendi canavarca yasalarının canavarlaştırdığı ve yasadışı kıldığı şeyler karşı duyduğu arzu yüzünden hastalanır.”