Bu dünyadan giderken en çok neye hayıflanacağım biliyor musunuz? O büyük şaheserleri okuyamadan gözlerimi kapayacağıma. Peygamberleri, Buda’yı,Kant’ı, Shakespeare’i, Dante’yi, Fuzuli’yi ve Dostoyevski’nin bütün romanlarını okumak isterdim. Ömür o kadar kısa ki." -Halil İnalcık.
Hep aynı köşesi kıvrık bazı sayfaları da olmasa kitapların üzerinde kendine dair tek bir iz bırakmazdı. Hayatta hiçbir iz bırakmama arzusunu, mümkün olabilen tek şekilde gerçekleştirebilmenin yolunu bulmuştu.
Arkamda yaylılar çalıyor. Biri bir filmde ya da dizide gururla yürüdüğünde çaldığı gibi. Hep hüzünlü şeyler çaldığını bildiğim yaylılar, ben gülümserken bambaşka duyuluyor. Sonunda hüzünlü şeyler çalmadıkları için mi gülümsüyorum, yoksa gülümseyebildiğim için mi hüzünlü şeyler çalmıyorlar ? "
Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; akıl çağıydı, akılsızlık çağıydı; inanç çağıydı, inançsızlık çağıydı; aydınlığın mevsimiydi, karanlığın mevsimiydi; umudun baharıydı, umutsuzluğun kışıydı; her şeyimiz vardı, hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk, hepimiz doğrudan öteki tarafı boyluyorduk. Kısacası, o günün kimi yaygaracı otoriteleri, şimdikine çok yakın bir dönemi, iyi veya kötü fark etmeden mümkün olan en uç seviyelerde kıyaslamakta ısrar ediyorlardı.