O yüzden unuttuk dediğiniz yerden başlayacağım. Unutmanın bedelini ödeyecek unutanlar. Cezaların en şiddetlisiyle ödüllendirilecek saygısızlık yapanlar, kalbi yerinden çıkarılacak beni kalbinden çıkaranların, yüzlerinin derisi yüzülecek benden yüz çevirenlerin...
Berlin sokaklarından, Zeus Aktarın'dan başlayan bir intikam zinciri, yıllar önce yapılan Pergamon kazılarının bir ailenin kaderi üzerindeki etkisi... Ahmet Ümit'in usta kaleminden çıkan ve Berlin'de Yıldız Başkomiser ile başlayan, Türkiye ayağında Nevzat Başkomiser'in yardımlarıyla açığa kavuşturulan cinayetler silsilesi...
Çünkü aşk sevgiliye kavuşmak değil, sevgiliye kavuşmak için verilen mücadeleymiş, yapılan uğraşmış, çekilen çileymiş. Aşkı kıymetli kılan da işte buymuş. Çünkü sevgiliye ulaştığımız an, onunla diz dize oturduğumuz an, onun gözlerine baktığımız an, ellerini ellerimize aldığımız an, seni seviyorum dediğimiz an, Aşk Tanrıçası kum saatini tersine çevirirmiş, böylece aşk ağır ağır bitemiş. Ama sevgiliye ulaşmak için büyük emekler harcarsanız, büyük acılar çekerseniz, büyük fedakarlıklarda bulunursanız, yani sevdayı hayatınızın amacı haline getirirseniz, aşk sizi hiçbir zaman terk etmezmiş.
Bana, "Yunus!" dedi, parmağını kalbimin üzerinde gezdirerek, "Burası kalbin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, yoğun bir damla kandan ibarettir. Adına 'süveyda' yahut 'sevda' derler. Siyaha çalan rengi yüzündendir bu isim. Çünkü sevda, kara talih içinde, o kara kan damlasında büyür. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk fırtınaları, işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa, parçaları bütün vücuda dağılır. Aşk, işte bu damlanın adıdır ve o dağılırsa aşık artık ne yaptığını bilmez olur."