Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kasım Emre Altunyaldız

Reklam
Daima yapabildiğinizin en iyisini yapın; yaşamınızda, her koşulda ve anda. Acısını aşmak isteyen bir adam, kendisine yardım etmesi için Budist tapınağındaki bir Ustaya gider. Adam, ustaya sorar: “ Usta, eğer günde dört saat meditasyon yaparsam, yüksek bilince ulaşmam ne kadar sürer?” Usta adama bakar ve yanıt verir: “Eğer günde dört saat meditasyon yaparsan, belki on yılda yüksek bilince ulaşabilirsin.” Bundan daha iyisini yapabileceğini düşünen adam yine sorar: ”Usta peki günde sekiz saat meditasyon yaparsam yüksek bilince ulaşmam ne kadar zaman alır ?” Usta adama bakar ve yanıt verir: “ Eğer günde sekiz saat meditasyon yaparsan, belki yirmi yılda yüksek bilince ulaşabilirsin” Adam şaşırır ve sorar: “ Ama daha çok meditasyon yaptığımda, neden daha uzun zaman alır ?” Usta tebessüm eder: “ Sen bu dünyaya hazzı ve yaşamı feda etmek için gelmedin. Yaşamak, mutlu olmak ve sevmek için buradasın. Eğer iki saatlik bir meditasyonda yapabileceğinin en iyisini yapabildiğin halde, sekiz saat meditasyon yapmaya kalkarsan yorgun düşersin, amacından saparsın ve yaşamdan haz alamazsın. Yapabildiğinin en iyisini yap. O zaman meditasyonun süresinin değil, yaşamanın, sevmenin ve mutlu olmanın önemli olduğunu anlarsın.”
Her şeyle ilgili varsayımlarda bulunma eğilimimiz vardır. Varsayımlarda bulunmanın problemi, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır. Onların gerçek olduğuna yemin edebiliriz. Başkalarının neyi düşündüğüne ya da yaptığına dair varsayımlarda bulunuruz. Varsayım teorilerimizi kişisel algılarız. Sonra da o kişileri suçlar ve sözlerimizle duygusal zehir saçarak tepki gösteririz. İşte bu nedenle varsayımda bulunduğumuz her şeyde problemlere de davetiye çıkarırız. Varsayımda bulunuruz, yanlış anlarız, kişisel algılarız ve hiç yoktan koskocaman bir drama yaratırız.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bugün çoğumuz istediğimiz şeylere ulaşmak için para kaynağı yaratmak yerine, borç para bulmaya odaklanırız. Kısa vadede kolay olup uzun vadede zor olanı seçeriz. Hem birey hem de toplum olarak edindiğimiz kötü alışkanlıklardandır bu. Aklınızdan çıkarmayın, kolay yol daha sonra zorlaşır, öte yandan zor olan zamanla kolaylaşır.
Açık ve net olan bir gerçek vardı: “ Yaşamın anlamını kavramak için her şeyden önce yaşamın anlamsız ve kötü olmaması gerekiyordu.” Ben ne diye uzun bir süre böyle apaçık bir gerçeği görmeden dolaşmıştım, bilemiyorum. İnsan eğer insanlığın yaşamı hakkında düşünmek ve konuşmak isterse, birkaç asalağın yaşamı üzerinde değil, insanlığın yaşamı üzerinde düşünmek ve konuşmak zorundadır.
Reklam
Çoğu insan fazla çalışmaktan yıprandığını söyler. Bu vakaların çoğunda yıpranma sıklıkla enerjinin düşüncesizce harcanmasının bir sonucudur. Zihinsel ya da bedensel çalışma faydalıdır, sağlık verir ve sürekli, sakin bir tutarlılıkla, dert ve tasa taşımadan ve aklını tamamen yaptığı işe vererek çalışan bir insan, sürekli koşturan ve tasalanan birinden daha başarılı olmakla kalmayacak, sağlığını da koruyacaktır
Bir insanın başardığı ve başarmadığı her şey doğrudan kendi düşüncelerinin neticesidir. Denge kaybının yıkımla aynı anlama geldiği geldiği adil şekilde düzenlenmiş bir evrende, bireysel sorumluluk mutlaka olmalıdır. Bir insanın güçsüzlüğü ve gücü, saflığı ve kötülüğü başkasına değil, kendisine aittir. Bunları geliştiren başkası değil, kendisidir ve bunlar kendisi tarafından değiştirilebilir, asla bir başkası tarafından değil. Koşullarını yaratan da başkası değil, kendisidir. Acıları ve mutlulukları kendi içinde gelişir. Nasıl düşünürse öyledir, düşünmeye devam ettiği sürece öyle kalır.
Türümüzün çok uzun süre yaşayacağını sanmıyorum. Değişmeden, bizim varlığımızdan yüzlerce kez daha fazla, yüzlerce milyon yıl boyunca yaşamaya devam eden kaplumbağalarla aynı kumaştan değilmişiz gibi görünüyor. Kısa ömürlü bir cins sınıfına aitiz. Kuzenlerimizin hepsinin soyu tükendi. Üstelik çevremize zarar da veriyoruz. Tetiklediğimiz iklim ve çevre değişimleri çok vahşideydi, zarar görmememiz zor görünüyor. Herhalde dünya üzerinde kendi bireysel ölümünün kaçınılmazlığının farkında olan tek tür biziz. Korkarım kısa süre içinde kendi ortak sonunun, ya da en azından uygarlığının sonunun geldiğini bilinçli olarak görecek bir tür olmamız gerekecek.
Geçmiş ile gelecek arasındaki fark yalnızca ısı söz konusu olduğu zaman vardır. Geleceği geçmişten ayıran temel olay, ısının daha sıcak nesnelerden daha soğuk nesnelere geçmesidir.
Hayatımızda büyük eylemleri gerçekleştirme şansı azdır. Mont-Blanc Dağı’na çıkmak sayısız adım atmayı, büyük bir enerji harcamayı, sıçramayı, buzul yarıklarından geçmeyi gerektirdiği gibi akıllı insanın hayatının kemale ermesi de uzun süren bir sabrın eseridir. Yani harekete geçmek binlerce eylemi yerine getirmeyi gerektirir. Vicdan üzerine muhteşem çalışmaları olan Bossuet:”Ani çıkışların büyük düşüşleri olur. Mütevazı, küçük bir tohum gibi basit alışkanlıklar büyük davranışlara dönüşür” der.
Reklam
Beklenmedik olaylardan etkilenmek zayıf insanların hayat tarzıdır. Bir amacın olmaması ya da amacın peşinde koşulmaması veya dikkatin dikkatin bu amaca verilmesine mani olacak meşgalelere dalmak hayatı tutarsız ve düzensiz hale getirir.
Quinet’in dediği gibi: “ Yaşlılık geldiğinde insanların bahsettiğinden daha sempatik buldum. Gençliğimden daha huzurlu, daha rahat… Oysaki bana bahsedilen karanlık, soğuk, dar, karamsar bir yaşlılık idi. Ben ise hiç olmadığım kadar geniş ufuklara sahip oldum. Her şey gözümde daha net… Hiçbir şeye değişmem bugünümü.”
Her yaşam milyonlarca seçim ihtiva eder. Kimi büyük, kimi küçük. Fakat bir kararın yerine başka bir karar geçtiğinde, bütün sonuçlar da değişir. Dönüşü olmayan bir sapma gerçekleşir ve bu da başka sapmalara yol açar.
Sesinin eskiden nasıl olduğunu hatırlamak kolay değildi. Daha doğrusu Dan’in nasıl olduğunu. Ama hafızanın doğası böyleydi zaten. Nora üniversitede hiç süsleyip püslemeden “Hobbes’da Hafıza ve Hayal Gücünün Prensipleri” başlığını attığı bir makale yazmıştı. Thomas Hobbes Hafıza ile hayal gücünün hemen hemen aynı şey olduğunu düşünüyordu ve Nora bunu öğrendikten hemen sonra hafızasına hiçbir zaman tam olarak güvenememişti.
İnsanlık tarihinin başlangıcında, insan hayvani davranışlara yol açan ve bu sayede emniyetini sağladığı temel hayvansal içgüdülerinin bir kısmını yitirdi. Cennete benzer bu emniyet alanı, insana sonsuza dek kapatıldı ve insan seçimler yapmak zorunda kaldı. Buna ek olarak, insanın yakın zamandaki gelişimi sırasında, davranışlarının payandası olan gelenekler de artık hızla kaybolmaktadır. Ona ne yapmasın gerektiğini söyleyen hiçbir içgüdü ve nasıl davranması gerektiğini söyleyen hiçbir gelenek kalmadı; hatta bazen ne yapmak istediğini bile bilmiyor. Bunun yerine ya diğerlerinin yaptıklarını ( konformizm ) ya da diğerlerinin ondan istediklerini ( totaliteryanizm ) yapmak istiyor
“Korkunç bir kabus gördüğü bariz olan ve yatağında çırpınıp duran bir arkadaşımın iniltilerine uyandığım geceyi hiç unutmam. Kabus ve bilinç yoksunluğu nöbetlerinden mustarip olan insanlara her zaman üzüldüğüm için zavallı adamı uyandırmak istedim. Ansızın yapmak üzere olduğum şeyden korkup, adamı uyandırmak üzere uzattığım elimi geri çektim. O sırada, hiçbir rüyanın, ne kadar korkunç olursa olsun kampın bizi çevreleyen gerçekliğinden daha dehşet verici olamayacağını anlamıştım ve ona bunu hatırlatmak istemedim
Reklam
Güneş her gün yakıyordu. Zaman’ı yakıyordu. Dünya hızla çember çiziyor ve kendi ekseni etrafında dönüyordu, zaman da Montag’dan yardım almadan seneleri ve insanları yakıyordu zaten. Yani Montag itfaiyecilerle birlikte nesneleri yakarsa, güneş de Zaman’ı yakarsa, bu her şeyin yanması anlamına gelirdi!
Bir insanın siyasi açıdan mutsuz olmasını istemiyorsan, bir meseleyi iki farklı açıdan sunma ki kaygılara kapılmasın; tek bir açıdan sun. Daha da iyisi, hiç bir açıdan sunma. Bırak savaş diye bir şey olduğunu unutsun. Hükümet verimsizse, kadroları fazla şişkinse ve vergi manyağıysa, insanların onunla ilgili kaygı duymasındansa, hükümetin bunların hepsi birden olması daha iyi.
Sürpriz bir şeyle karşı karşıya kaldığımızda, hata yaptığımızı kabul etsek bile, “Ah, bu hatayı bir daha asla yapmayacağım” deriz. Ama aslında, hata yaptığınızda asıl öğrenmeniz gereken şey, dünyayı öngörmenin zor olduğunu öngörmemiş olduğumuzdur. Sürprizlerden alınacak doğru ders budur: Dünya, sürprizler yapar.
“Bu adadaki bütün kararlar demokrasiye uygun olarak alındı”